Asya

İzmirdeki Müzeler

Bu konu Asya tarafından 3 yıl önce açıldı ve Henüz Cevap Yok.
Asya
Asya
ADMINISTRATOR
Üyelik Zamanı: 3 yıl önce
Konu Sayısı: 5005
Yanıt Sayısı: 0
19 Mayıs 2021, 10:21

İzmirdeki Müzeler

qvze
İZMİR ATATÜRK MÜZESİ

İzmir, 1. Kordon (Atatürk Caddesi) üzerindedir ve 1875-1880 yıllarında halı tüccarı Takfor tarafından ev olarak yaptırılmıştır. 9 Eylül 1922’de sahibi tarafından terkedilmiş ve hazinenin mülkiyetine geçirilmiştir. İzmir’e giren Türk ordusu burasını karargâh olarak kullanmıştır. 17 Şubat 1923’te İzmir İktisat Kongresi toplandığında Atatürk şahsi çalışmalarını burada yürütmüştür. Kongre bitiminde karargâh bu binadan taşınmış ve hazine binayı Naim Bey’e otel olarak kullanmak üzere kiralamıştır. 16 Haziran 1926’da İzmir’e gelen Atatürk, İsmet Paşa ile birlikte Naim Palas’ta kalmıştır. 13 Ekim 1926’da bina İzmir Belediyesi tarafından satın alınmış ve bazı yeni eşyalar da konularak Atatürk’e hediye edilmiştir. Atatürk 1930-1934 yılları arasında İzmir’e her gelişinde hep bu evde kalmıştır. 10 Kasım 1938’de Atatürk’ün vefatı üzerine, ev kızkardeşi Makbule Baysan’a veraset yoluyla intikal etmiştir. 25 Eylül 1940’ta İzmir Belediyesi binayı müze yapmak üzere istimlak etmiştir. Atatürk’ün İzmir’e gelişinin 19. yılına ras

tlayan 11 Eylül 1941 tarihinde müze törenle halka açılmıştır.

5 Ekim 1962 tarihinden itibaren müze "Atatürk İl Halk Kütüphanesi ve İzmir Şehri Atatürk Müzesi" adını almıştır. 28 Aralık 1972’de Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı’nın 12088 sayılı yazıları ile binanın mülkiyeti İzmir Arkeoloji Müzesi’ne verilmiştir. Restore ve tanzim edilerek 29 Ekim 1978’de törenle "Atatürk ve Etnografya Müzesi" olarak ziyarete açılmıştır. Müzedeki etnografik eserler 13 Mayıs 1988’de açılan yeni Etnografya Müzesi’ne taşındıktan sonra müzenin adı "Atatürk Müzesi" olmuştur.

Bina Osmanlı ve levanten mimarisi karışımından meydana gelen Neoklasik tarzda bir yapıdır. Bodrum, zemin, 1. kat ve çatı katından oluşmaktadır. Dikdörtgen planlı arka cephesi revaklı, avlulu 852 m²lik bir alanı kaplayan kârgir bir yapıdır. Ön cephede 1. katta cumbası vardır.

Tüm zemin kat tabanı büyük boy mermer plakalarla döşelidir. Salonda yerde 34,5 m²lik Uşak halısı, sağ ve sol nişlerde mermer heykeller, büyük kristal ayna ve Atatürk büstü vardır. Sağ ve soldaki odada ve küçük salonda 19. yüzyıl stili nefis şömineler vardır. Birinci kata çıkan merdivenlerin başında aplik görevi yapan 2 adet tunç şövalye heykelciği vardır. Merdiven sahanlığında büyük Atatürk portresi asılıdır.

1. katta Atatürk’ün kullanım odaları bulunmaktadır. Bunlar: Toplantı salonu, çalışma odası, yatak odası, misafir odası, berber odası, muhafız odası, bekleme-kabul odası, kütüphane, yemek odası ve banyodur. Toplantı salonunda ortada yeşil çuhalı rulet masası ve etrafında 12 adet Cosmos marka sandalye yer almaktadır. Salon duvarlarına dayalı 10 adet küçük boy maun sandalyelerin arkalıklarındaki çini plakalar üzerinde Shakaspeare’nin eserlerinden kimi sahneler canlandırılmıştır. Yatak odasında maun karyola, 2 komidin, 2 kadife koltuk, 1 kanepe, 1 şezlong, 1 markiz, 3 dolap vardır. Yatak odaları günün modasına göre döşenmiştir. Kütüphanede Fransızca bir ansiklopedi bulunmaktadır. Çalışma odasında meşe kaplama çalışma masası ve onun üzerinde Atatürk’ün kullandığı yazı takımı vardır. Odalar bronz dolama heykeller, vazolar ve yağlıboya tablolarla süslenmiştir. Yerde Isparta ve Uşak halıları serilidir.

Atatürk Caddesi No: 24, Alsancak

Tel : (0232) 464 80 85

Faks : (0232) 446 82 58

Pazartesi dışında her gün 08.30-12.30/13.30-17.30 saatlerinde ziyarete açıktır.


—>: İzmirdeki Müzeler

qvze
BERGAMA MÜZESİ

Carl Humman ve Alexander Conze yönetiminde 1878 yılında Bergama’da başlayan arkeolojik kazıların sonucunda, 1900-1913 yıllarında akropolde yapılan kazılar sırasında bugünkü Alman Kazı Evi yanında bir depo müzesi yapılmıştır. Bu depo o dönemde Türkiye’deki iki arkeolojik eser deposundan biridir. I. Dünya Savaşı nedeniyle ara verilen Bergama’daki kazılara 1927 yılında Theodor Wiegand başkanlığında yeniden başlanmıştır. Aynı yıl akropol kazılarına ek olarak Asklepieion’da kazıların başlamasıyla birlikte eserler çoğalmış ve yeni bir müze binasına gereksinim duyulmuştur.

1932 yılında Bergama’ya gelen Mareşal Fevzi Çakmak konuyla yakından ilgilenmiş, ziyaretinden sonra yeni bir müze kurulması için emir vermiştir. Türk-Alman işbirliği ile gerçekleştirilmesi planlanan yeni yapı için eski bir mezarlık olan bugünkü yeri uygun görülmüştür.

Mimarlar Bruno Meyer ve Harold Hanson tarafından planlanan proje 1932 yılı sonunda bitmiş, İzmir Valisi Kazım Dirik’in istemiyle 1933 yılında temel kazma çalışmalarına başlanmıştır. 13 Nisan 1934 tarihinde Bergama’ya ziyareti esnasında bir sağlık merkezi olan Asklepieion’u da gezen Mustafa Kemal Atatürk, müze binasının yapımının da devam ettiğini görmüştür.

Yapımı tamamlanan Bergama Müzesi 30 Ekim 1936 tarihinde, İzmir Valisi Fazlı Güleç tarafından ziyarete açılmıştır. Müze binası, geniş ve etrafı galerilerle çevrili enlemesine yerleştirilmiş dikdörtgen bir avlu ile bu avlunun arkasında yine enlemesine yer alan dikdörtgen teşhir salonundan oluşmaktaydı. Avlunun galerileri açık hava müzesi için uygun olduğundan eserler burada sergilenmiştir.

1924 yılında Bergama Halk Evi binasında Etnografya ve Arkeoloji Müzesi’nin faaliyete geçmesiyle birlikte arkeolojik eserler de yeni müze binasına taşınmıştır. Etnografik eserler ise, ek binanın yapımından sonra, 1979 yılında, bugünkü müze binası içine alınmıştır. Yapılan ek bina, avlu ve teşhir salonunun bulunduğu kısmın yanına enlemesine yerleştirilmiş dikdörtgen planda olup girişi avludan salona açılan bir kapı ile sağlanmaktadır. Müzenin boş bırakılmış olan diğer yanı ile arka kısmına da sonradan depo, laboratuvar, fotoğrafhane, arşiv gibi birimler eklenmiştir.

Müzedeki Erken Tunç Döneminden Bizans Dönemine kadar değişik dönemlere ait arkeolojik eserlerin çoğu Bergama ve çevresinde yapılan kazılardan çıkmıştır.

Civardaki antik yerleşimlerden çıkan buluntular içinde Pergfamon heykeltraşlık ekolüne ait örnekler, Pitane ve Gryneion’dan gelen Arkaik Dönem buluntuları, Myrina terracottaları dikkat çekmektedir. Etnografya seksiyonunda bölgeye ait halı, kilim (Yuntdağ, Yağcıbedir, Kozak Bergama dokumaları), kumaş dokuma örnekleri, el işlemelerinin yanı sıra Anadolu’nun diğer yörelerine ait el emeği eserler de sergilenmektedir.

Zafer Mahallesi, Cumhuriyet Caddesi No:6, Bergama

Tel : (0232) 631 28 83

Faks : (0232) 631 07 77

Pazartesi dışında her gün 08.30-17.30 saatlerinde ziyarete açıktır.


—>: İzmirdeki Müzeler

qvze
BİRGİ ÇAKIRAĞA KONAĞI

Ege Bölgesi’ne özgü mimari üslubu günümüze kadar korunmuş ender konaklardan birisidir. Konağın inşaatının 1761 yılında Şerif Aliağa tarafından başlatıldığı bilinmektedir. Ancak konağın zengin, renkli ve süslemeli stili, tezyinatının 19. yüzyılın ilk yarısında yapılmış olduğunu göstermektedir.

Üç katlı, dış sofalı, çift köşk odalı olan konağın zemin kat duvarları taş örgü, orta ve üst kat duvarları ise ahşap çatkı içine dolgu tekniği ile inşa edilmiştir.

Bir iç bahçesi olan konağa geniş ahşap iki ayrı kapıdan girilmektedir. Taş plakalarla kaplı zemin katta, hizmetli, bekçi, misafir kabul yeri, ahır ve samanlık bulunmaktadır. Zemin kattan yukarıya trabzanlı ahşap merdiven ile çıkılmaktadır. Diğer katlara göre alçak tavanlı, kışın kullanılan ara katta, beş oda ve tuvalet bulunmaktadır. Orta kat salonundan yine ahşap, iç merdiven ile yazın kullanılan yüksek tavanlı, üst kata çıkılır. Üst katın planı ara katta olduğu gibi açık sofalı ve uzun dikdörtgen planlıdır. İki sekili, iki çıkmalı, iki köşk odalıdır. Ayrıca eyvan ve taht köşk de mevcuttur. Üst katın tavan ve duvarları, zengin bitki ve meyve motifleri, şehir panoramaları ile süslüdür. Pencereler altta düz, üstte kemerli vitray olmak üzere iki sıra halinde aydınlatmayı sağlamaktadır.

18. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilen ve resim stilinden de 19. yüzyılın ilk yarısında tezyinatının yapıldığı anlaşılan konak özellikle ahşap işçiliği ve panoramalarıyla dikkati çekmektedir. Bu süslemeler hiç bozulmadan günümüze kadar ulaşmıştır.

Yakın tarihe (1950) kadar konut olarak kullanılmış olan konak daha sonra Kültür Bakanlığı’na devredilmiştir. 1977 yılında onarımına başlanan konağın çevresindeki bazı evlerin kamulaştırılması ise 1983 yılında gerçekleştirilmiştir. İç düzenleme ve teşhire yönelik çalışmaların tamamlanmasından sonra konak 1995 yılında ziyarete açılmıştır. Ziyarete açık olan bir başka yer de konağın yanıbaşındaki şark evidir.

Birgi, Ödemiş

Tel : (0232) 531 52 05

Pazartesi hariç 08.30-17.30 saatlerinde ziyarete açıktır.


qvze
EFES MÜZESİ

Arasta

Eski Türk ticaret hayatının yoğunlaştığı bölgelerde bedestenlerin yola bakan cephelerinde revaklı dükkânların oluşturduğu çarşıdır. Aynı zamanda kısmen üretime dayalı, çoğunlukla aynı işkolunu paylaşan esnafın faaliyetlerini sürdürdükleri alan işlevi görür.

Osmanlı geleneğine dayalı eski Türk kentlerindeki arastalarda ticaret belli bir sisteme ve ticari ahlâk kurallarına göre yönetilirdi. Bu sisteme göre her meslek grubu kendi aralarında mesleki dayanışma kurumları olan "lonca"lar oluşturmuştu, her zanaatkâr kendi loncasına üye olmak ve bunun için belirli bir ödenek vermek zorunda idi. Loncalarda çıraklık, kalfalık, ustalık gibi meslek basamakları vardı ve bir üst basamağa geçebilmek için belli bir başarı göstermek gerekirdi. Bu basamakları aşmak pirin veya ustanın vereceği izne bağlı idi. Loncaya bağlı meslek sahibi usta olduktan sonra pirden izin almadan arastada dükkân açamazdı, bu izin törenle verilirdi. Loncaların dükkân açmaya gücü yetmeyen zanaatkârlara dükkân bulma, sermaye verme gibi görevleri de vardı.

Değirmen

Öğütme, tahılın sertliğinin giderilmesi, pişirilip suyla karıştırılacak kıvama getirilmesi için gerekli bir işlemdir. İlkel toplumlar öğütmek için doğal kayaları kullanırlardı.

Neolitik Çağdan başlayarak İ.Ö. 5. Yüzyıl’a dek kaya yerine ortası çukur taşınabilir bir alt taş ile elin kavrayabileceği biçimde el taşı kullanılarak tahıl ezilirdi.

İ.Ö. 5. Yüzyıl’dan sonra üst taş daha büyük yapılarak ortası aralık bırakıldı ve tahılın buradan alt taşa dökülmesi sağlandı. Daha sonra üst taşa bir çevirme kolu ilave edilerek öğütme işlemi, kolaylaştırıldı.

Büyük ölçekli, eşek ve at gibi hayvanlarla çevrilen değirmenler İ.Ö. 2. Yüzyıl’da Akdeniz Bölgesinde kullanılmıştır. Su gücüyle çalıştırılan değirmenlerin ise İ.Ö. 1. Yüzyıl’da kullanıldığı bilinmektedir.

Geleneksel deneyim ve beden gücünün ilk planda olduğu, tarıma bağlı yöresel yaşamda teknolojik gelişmeler hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze dek ulaşmaktadır.

Cici Berber

50 yıl öncesine dek Anadolu’nun hemen her kasabasında "Cici Berber" adıyla anılan bir berber dükkânı bulunur, bu dükkânda genellikle bir usta, bir kalfa ve bir çırak çalışırdı.

Usta saygınlığı olan kişileri, kalfa gençleri ve çocukları traş eder, çırak ise yerlere dökülen saçı süpürür, su ısıtır, gerektiğinde müşterilere çay, kahve ikram eder, boş zamanlarında ustasını dikkatlice gözleyerek işi öğrenirdi.

Berber dükkânları günlük konuların konuşulduğu bir dedikodu yeri oldukları gibi aynı zamanda siyasi tartışmaların yapıldığı yerlerdi. Berberler genellikle kibar, iyi giyimli, saçları briyantinli, dış görünüşleri ile örnek kişilerdi. Gerektiğinde sünnet yapar, diş çekerlerdi, bu nedenle toplumda iyi, saygın yerleri vardı.

Gülsuyu ve Gülyağı Üretimi

Gülhanelerde geleneksel yöntemlerle gülsuyu ve gülyağı üretimi modern fabrikaların rekâbetine dayanamamış ve yok olmaya yüz tutmuştur.

Gülhanedeki yöntem, gül yapraklarından damıtılma yoluyla gülsuyu ve gülyağı elde edilmesidir. Üretim yıl içinde yalnızca güllerin olgunlaştığı mayıs ayında yapılır.

Gül üretimi İ. Ö. 3000 yıllarına (Sümerler’e) dek inmektedir. Daha sonra Asurlular gül yetiştirmiş ve bundan gülsuyu ve gülyağı üretmişlerdir.

Anadolu’da 12-13. yüzyıllardan bu yana gül yetiştirilmektedir. 14. yüzyılda yaşayan İbn-i Batuta, Seyahatname’sinde Burdur’un Gölhisar (Gülhisar) İlçesi’nde kendisine gülsuyu ikram edildiğini yazmaktadır.

Avrupalılar gülsuyu ve gülyağı üretimini 17. yüzyıldan sonra Türkler’den öğrenmişlerdir.

Efes Müzesi arastasında aslına uygun olarak düzenlenen gülhanede 3500 kg. gül yaprağından 1 kg. gülyağı ve 1000 kg. gülsuyu elde edilmektedir.

Gözboncuğu

Anadolu’daki prehistorik kazılarda bulunan çok sayıda gözboncuğu günümüzde Ege Bölgesi’nde Kemalpaşa ve Görece’de imal edilen gözboncuklarının öncüsüdür. Cam özel bir fırında 900-1000 derecede eritilip renklendirildikten sonra demir çubuk ile istenilen miktarda alınıp şekillendirilir. Daha çok nazarlık olarak kullanıldığı için mavi en yaygın renktir.

Günümüzde takı, anahtarlık, tespih olarak çeşitli renklerde gözboncuğu yapılır.

Efes Müzesi arasta sergisindeki gözboncuğu atölyesi Kemalpaşa İlçesi’nden getirilmiştir ve çalışır durumda bir fırını vardır. Sergilenen gözboncuklarının tümü yenidir ve bu sergileme ile atölyenin aynı zamanda satış yeri olduğu vurgulanmak istenmiştir.

Yatağan-Türk Kılıcı Yapımı

Yatağan, 50-100 cm. uzunluğunda, kabzasından ucuna doğru hafifçe kıvrılan Türk kılıcıdır. İlk olarak 14. yüzyıl başında kullanılmıştır.

Gövdesi kaliteli çelikten, kabzası boynuzdan yapılır ve belde kalın bir kuşak içinde taşınırdı.

Yapıldığı yerler genellikle Yatağan adını almıştır. Ege Bölgesi’nde, Denizli ve Muğla illerine bağlı Yatağan ilçelerinde yüzlerce yıl Osmanlı Türk ordusuna kılıç üretilmiştir.

Saadet Hatun Hamamı

Türk hamamlarının kökeni Roma hamamlarına dayanır. Bu dönemlerde hamamlar yalnızca temizlenme yerleri değil, aynı zamanda masaj ve spor yapılan, sohbet edilen yerlerdi. Roma Devrinde önemli bir yer tutan hamam kültürü Bizans Devri ortalarına dek etkisini sürdürmüş, daha sonra Akdeniz ülkeleri ve Avrupa’da unutulmuş, Türklerle birlikte yeniden ve daha canlı olarak ortaya çıkmıştır. Anadolu’da Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde sanatsal ve işlevsel değerleri yüksek çok sayıda hamam yapılmıştır.

Selçuk İlçesi’nde bilinen 7 eski Türk hamamı vardır. Bu hamamlardan biri de kitabesine göre Saadet Hatun Hamamı olarak adlandırılmaktadır. Saadet Hatun’un kim olduğu kesin bilinmemekle birlikte Aydınoğulları Beyliği soyundan gelen seçkin biri olduğu düşünülmektedir. 16. yüzyıla tarihlenen hamam geleneksel Türk hamamlarının birçok özelliklerini taşır, soğuk, ılık ve sıcak olmak üzere üç bölümlüdür. 1970 yılına dek yıkık durumda olan hamam 1972 yılında Efes Müzesi’nce onarılmıştır. Hamam, yakınındaki Efes Müzesi konferans salonu olarak kullanılan kervansaray ve Ayasuluk Mescidi ile bir külliye oluşturmakta idi.

AZİZ JOHN

Hıristiyan dininde iki önemli kişiden biri Az. Paul ve diğeri Az. John’dur. Bunların her ikisi de Efes’te yaşamışlardır. İlki 5-6 yılını vaazlarla ve bu yeni dini Efes’te tanıtmakla geçirmiştir. İkincisi bir yüzyıl süren ömrünün son yıllarını Yeni Ahit’in bölümlerini yazmakla geçirmiş, sonra burada ölmüştür. Mezarı Ayasuluk Tepesindedir. Kral Justinyen tarafından bu mezarın üzerinde yapılan kilise de Ortaçağ’ın muhteşem anıtları arasında yer almaktadır.

İsa, Kudüs kalabalığının coşkulu çığlıkları ve kahkahaları arasında çarmıha gerilirken Az. John ve Hz. İsa’nın annesi yanı başındaydı. Hz. İsa, Az. John’a dönmeyi becererek "John bu senin annendir", annesine dönerek de "Anne bu senin oğlundur" dedi. Bunun üzerine İsa’nın havarisi memnuniyetle görevi üstlenip sonuna kadar sorumluluğunu yerine getirdi.

İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra insanlar arasında bir tür huzursuzluk baş gösterdi. Dahası, Az. John’un erkek kardeşi öldürüldü. Az. John kan kokan bu kentte artık yaşayamayacağını fark etti. M.S. 39 ve 48 yılları arasında Az. Paul’e dair hiçbir bilgi edinilememiştir. Bu dönemde İsa’nın diğer havarileri gezerek ve vaazlar vererek bu yeni dini yaymaya çalıştılar. Bu sekiz yıllık boşluk, onun Efes’te kaldığına dair dolaylı bir kanıttır. M.S. 6. yüzyıl’ın ilk yarısında İmparator Jüstinyen, Az. John’un mezarının üzerine basilika (dikdörtgen biçiminde bir mezarlık) yapılmasını emretti. Bu Ayasuluk adıyla bilinen bir tepenin üzerinde Artemis Tapınağı’nın doğusunda yer almaktadır. Bu yapıdan sonra Lysimachos tarafından kurulan kent zamanla ekonomik sebepler yüzünden Ayasuluk Tepesinin eteklerine taşındı. Sonunda 10. Yüzyıl’da Efes kenti tamamıyla tepenin çevresine kuruldu.

St. JOHN KİLİSESİ

Az. John Efes’e geldi, burada yaşadı, Yeni Ahit’in 4. kitabını yazdı ve burada öldü. 4. kitabını bu eski kilisede kendisi derledi. Bu kilise Selçuk Türkleri gelmeden önce vardı. Burada yapılan kazılar sonunda birçok kalıntının Yunanistan, Avusturya ve diğer ülkelere kaçırıldığı ortaya çıktı. Bugün Az. John’un mezarının çevresinde beş küçük mezarın daha var olduğu ortaya çıkmıştır. Az. John’un arzusu üzerine diğer beş mezar kendi mezarıyla haç oluşturacak biçimde yapılmıştır. Hıristiyanlığın en başından beri Hıristiyan camiası bu yeri bir hac merkezi olarak kabul etmişler ve hürmet etmişlerdir. Sonraları bu kilise tanrılar tarafından harap edilmiştir. Fakat daha sonraları İmparator Jüstinyen tarafından yerine daha büyük bir kilise yaptırılmıştır. 100 m. uzunluğundaki bu kubbeli kilisenin sütunlarla çevrili çok güzel bir avlusu vardı. İki katlı olan kilise freskler ve mozaiklerle bezenmiş 6 büyük ve 5 küçük kubbeye sahipti. Yangınlar sırasında, M.S. 1. Yüzyıl’ın ikinci yarısına ait madeni paralar bulunmuştu. Bu

, Az. Paul’ün mezarının o zamanlar da insanlar tarafından ziyaret edildiğini göstermektedir. Kutsal kuyular, ilahilerin söylendiği yerler, her türlü hastalığa iyi gelen küller, bu kubbelerin çatılarının altındaydı. Az. John’un mezarlığının yanından akan şifalı suların o zamanın hacıları için ayrı bir değeri vardı. 4-5 yıl sonra Az. John rakibi Artemis’le birlikte yaşadı. Artemis tapınağı ne kadar çok yağmalandıysa Az. John’un mezarına bir o kadar dokunulmadı. Bu mezarlık en ufak zarar görmedi. Çünkü o insanlığın en önemli mesihiydi ve İsa’nın halefiydi. Onun mezarı aynı tepedeki St. Mary’nin kilisesi gibi bir halefi yoktur biçiminde yükselmekteydi. Onun anısına Batı inanlar tarafından asla ihmal edilmeyecektir." Türkler Efes’i 11. Yüzyıl’ın ilk yıllarında fethetmelerine rağmen, Bizanslılar bölgeyi 14. Yüzyıl’ın başlarına kadar terk etmediler. Kent zamanın hanedanlığı Menteşoğullarından İsa Bey tarafından fethedildi (İsa Bey Camii bu döneme ait anıtsal bir kanıttır, planda da görülebilir-). Sonra kent M.S. 13

48’de Aydınoğulları Beyliği’nin başkenti olmuştur. Daha sonrada 1390 yılında Osmanlılar tarafından fethedilmiştir. Bundan sonra kent önemini yitirdi ya da İzmir daha önemli hale geldi. 1914 yılında Ayasuluk ismi Selçuk ismine çevrildi. Kentin nüfusu 50 yıl önce 1000 iken şu anda 18.000’e ulaşmıştır.

Atatürk Mahallesi, Kuşadası Caddesi, Selçuk

Tel : (0232) 892 60 10

Faks : (0232) 892 70 02

Pazartesi dışında her gün 08.30-12.00/13.00-17.30 saatlerinde ziyarete açıktır.


qvze
İZMİR ETNOGRAFYA MÜZESİ

Müze Binasının Tarihi

Bina, 19. yüzyılda Neoklasik tarzda, meyilli bir teras üzerine inşa edilmiştir. Bunun 1831 yılında ilkin hastane olarak (St Roch Hastanesi) kullanıldığı; 1845 yılında Fransızlar tarafından onarılarak fakir Hıristiyan aileleri için bir bakımevine dönüştürüldüğü bilinmektedir. Aynı bina daha sonra hıfzısıhha müessesesi ve sağlık müdürlüğü hizmet binası olarak kullanılmıştır. 2 Aralık 1984 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığı’na etnografya müzesi olarak düzenlenmek üzere devredilmiştir.

Müzenin Tarihsel Geçmişi ve Kuruluşu

İzmir’de etnografik eserler 29 Ekim 1978 tarihinden itibaren İzmir Atatürk ve Etnografya Müzesi’nin alt katında teşhir edilmekte idi. Daha sonra 1985-1987 yıllarında restore edilen eski sağlık müdürlüğü binası etnografya müzesi olarak hizmete sunulmuştur.

Sergileme Düzeni

Etnografik eserler, depolarda teşhire sunulmayan diğer eserler ve çevre müze müdürlüklerinden devrolunan etnografik eserlerle birlikte teşhir ve tanzim edilmiştir.

Müze binası zemin kat üzerine üç katlı olarak inşa edilmiştir. 1. ve 2. katları teşhir salonları 3. kat depo, laboratuvar, fotoğraf stüdyosu ve büro olarak hizmete sunulmuştur.

Teşhirinde İzmir ve yöresinin 19. Yüzyıl’daki sosyal yaşamından kesitler verilmesi amaçlanmıştır. Bu nedenle, endüstrileşme ile birlikte bugün artık yok olmaya yüz tutmuş, tenekecilik, nalıncılık, çömlekçilik, gözboncukçuluğu, tahta baskıcılık, halı dokumacılığı, urgancılık, keçecilik ve seraciye gibi el sanatlarımız sergilenerek tanıtılmaktadır.

1. Kat Teşhiri: Sağda 1. bölümde: 19. Yüzyıl misafir odası, el işlemeleri, hamam takımları ile 2. bölümde: Gözboncuğu fırını ve örnekleri, İzmir İli’nin ilk Türk eczanesi (İttihat Eczanesi), keçecilik, nalıncık ve tenekecilik sergilenmiştir. İzmir’in meşhur şerbetçisi (Demirhindi) bu bölümde yaşadığı yüzyıldan ziyaretçilere teşhir edilmektedir. 3. bölümde: Menemen çömlek çarkı ve mamülleri, saraciye, deve ve deve güreşleri, halk oyunları, efe ve efe giysileri tanıtılmıştır. Salonların iç kısımlarında yer alan koridordaki gömme vitrinlerde para keseleri, sedef kakmalı eşyalar, cam ve el işlemeleri teşhir edilmiştir.

2. Kat Teşhiri: 1. bölümde: 19. yüzyıl gelin odası, gelinliklerin vitrini, oturma odası, sünnet odası ve mutfak malzemeleri, 2. bölümde: Ege Bölgesi gelin başları, kadın süs eşyaları, Osmanlı Devri sikkeleri, el yazması kitaplar ve yazı takımları teşhir edilmiştir.

Halit Rıfat Paşa Caddesi, 3. Konak

Tel : (0232) 489 07 96

Pazartesi dışında her gün, kışın 08.30-12.30/13.30-17.30, yazın 08.30-17.30 saatlerinde ziyarete açıktır.


qvze
TİRE MÜZE MÜDÜRLÜĞÜ

Müzede taşınır kültür varlıkları iki salonda teşhir edilmektedir. Arkeoloji salonunda M.Ö. 3500 ile M.S. 1100 yıllarına ait heykeller, mezar stelleri, mermer masa ayakları, mermer ve pişmiş toprak lahitler, cam eserler, pişmiş toprak yağ kandilleri, kronolojik sıra ile sikkeler, bronz yağ kandilleri, elektron ve gümüş sikkeler ile pişmiş toprak heykelcik parçaları ile çocuk heykelleri sergilenmektedir.

Etnografya salonunda ise el yazması Kur’an-ı Kerim’ler, yazı takımları, erkek ve kadın ceketleri, karyola örtüleri (iplik ve sim işli), çeyiz sandıkları, nalınlar, hamam ve şifa tasları, gümüş kadın ziynet eşyaları, Avrupa kökenli olup Osmanlı Döneminde kullanılan seramikler, çeşitli dönem savaş aletleri, derviş ve zaviye eşyaları, Çanakkale seramikleri, tablolar, halılar, kilimler ve vitray pencereler sergilenmektedir.

Samizade Meydanı No:10 Tire

Tel : (0232) 512 18 60

Faks : (0232) 512 18 62

Pazartesi dışında her gün 08.30-12.30/13.30-17.30 saatlerinde ziyarete açıktır.


qvze
ÇEŞME MÜZESİ

Çeşme Müzesinin Tarihçesi

Çeşme İlçesi’nin görülmeye değer tarihi ve kültürel değerlerden biri de Çeşme Kalesi’dir. Çeşme Kalesi Sultan II. Beyazıt Döneminde 1508 yılında inşa edilmiştir. Aydın Valisi Mir Haydar tarafından Mimar Ahmet oğlu Mehmet’e yaptırılmıştır.

Günümüze kadar çok iyi bir şekilde korunarak gelen kale içinde Çeşme Arkeoloji Müzesi yer almaktadır. Çeşme Müzesi ilk defa 1965 yılında İstanbul Topkapı Müzesi’nden getirilen silahlarla silah müzesi olarak ziyarete açılmış olup, 1984 yılına kadar böyle devam etmiştir. Müzede bulunan silahlar salondaki aşırı nemden dolayı oksitlenerek bozulmaya başladığından, İzmir Arkeoloji ve Ödemiş müzelerine devredilmiştir. Aynı teşhir salonu düzenlenerek 1964 yılından beri devam eden Ildırı (Erythrai) antik şehrinde yapılan kurtarma kazılardan elde edilen eserler sergilenmektedir.

Pişmiş topraktan yapılmış olan tanrı ve tanrıça heykelleri, büstler, mermer heykeller, gümüş ve bronz sikkeler, altın varak, amphoralar gibi eserler sergilenmektedir.

Ildırı’da (Erythrai)da gözle görülen kalıntıların başında şehir surları gelir. Bunun yanında akropolis ve kuzeyinde tiyatro ve yine akropolisin kuzeyinde yapılan kazılarda ortaya çıkan Hellenistik ve Roma Döneminden kalma villa yapıları, Arkaik Döneme ait Athena tapınağı, Bizans döneminde inşa edilmiş kilise, Cennettepe olarak adlandırılan yerde Roma villası ve mozaikleri, Geç Roma-Bizans Döneminde inşa edilmiş hamam yapısı görülebilir.

Ildırı (Erythrai) antik şehrinde yapılan kazı ve araştırmalar sonucunda ortaya çıkarılan askeri ve sivil yapıları ziyaretçiler ücretsiz olarak ziyaret etmektedirler.

Adres: Kale Sok. No:1 Çeşme/İzmir

Tel: (232) 712 66 09

__________________________________________________ ____________________

ÖDEMİŞ MÜZESİ

Kuzeyde Bozdağlar ile, güneyde Aydın Dağları arasında uzanan Küçük Menderes Nehri’nin suladığı verimli bir ovada yer alan Ödemiş’te bir müze kurulması fikri 1974 yılında oluşmaya başlamıştır. Eski eser koleksiyoneri olan Mutahhar Başoğlu’nun biri 1816 m² diğeri de 956 m² olmak üzere toplam 2772 m² lik arsasını, 1975-1976 yıllarında müze binası yapılmak üzere hazineye bağışlamış ve müzenin kuruluşuyla ilgili ilk teşebbüs böyle gerçekleşmiştir.

Müze binasının inşaatına 1977 yılında başlanmış, 1983 yılında da tamamlanmıştır. Ödemiş Müzesi’nin yapımından önce yöreye ait eserler İzmir Arkeoloji Müzesi ve Tire Müzesi’nde korunmaya alınmış bulunuyordu. Müzenin yapımını müteakip bu eserler her iki müzeden devir alınmıştır. Diğer taraftan kronolojik bütünlüğü sağlamak amacıyla ihtiyaç duyulan arkeolojik ve etnografik eserler ile sikke örnekleri çeşitli müzelerden seçilmiş ve Ödemiş Müzesi’ne intikal etmiştir.

Bodrum kat üzerine bir zemin kattan ibaret olan ve çadır formu verilerek yapılan müze tek bir salondan oluşmaktadır. Etnografya Müzesi olarak yapılan binada mevcut etnografik malzemelerin yanı sıra bölgeye ait arkeolojik eserler de teşhir edilmektedir. Arkeolojik seksiyonda; çoğunluğu Eski Tunç Çağı’na (M.Ö. 3000), Arkaik (M.Ö. 700-480) Klasik (M.Ö. 30-M.S. 395) ve Bizans (M.S. 395-1453) çağlarına ait eserler teşhir edilmektedir. Bu eserler seramikler, idoller, keski ve baltalar, ağırşaklar, kandiller, bronz eserler, cam eserler, süs eşyaları, pişmiş toprak heykelcikler, mermer heykel ve heykelciklerdir.

Arkeolojik seksiyonda ayrıca Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlı Dönemlerine ait 2545 adet sikke bulunmaktadır. Etnografik seksiyonda; çoğunluğu Osmanlı dönemine ait çeşitli silahlar, bakır ve gümüş eşyalar, cam eserler, süs eşyaları, el işlemeleri, giysi örnekleri sergilenmektedir. Müzede Türkiye Cumhuriyeti Dönemine ait el sanatlarına ilişkin örnekler de mevcuttur.

Ödemiş Müzesi’nde kolleksiyoner Mutahhar Başoğlu tarafından hibe edilen bir grup arkeolojik ve etnografik eser ile birlikte satın alma yoluyla elde edilenler toplam 4458’e ulaşmıştır.

Birgi yolu, No:88, Ödemiş

Tel/ Faks: (0232) 545 11 84

Pazartesi dışında her gün 08.30-12.30/13.30-17.30 saatlerinde ziyarete açıktır.

_____________________________________________

İzmir Müzesi

Adres: Halil Rıfat Cad. No: 4 Konak – İzmir

Tel: (232) 484 83 24

Faks: (232) 425 46 77

Konuya Bir Cevap Yazın

  • 14 Kayıtlı Üye
  • 66282 Konu
  • 160 Cevap
  • Son Üye: aile