Didem

Herşeyi Bilmek Zorunda Değilsiniz, Ama Herşeyi Bilmediğinizi Bilmek Zorundasınız

Bu konu Didem tarafından 3 yıl önce açıldı ve Henüz Cevap Yok.
Didem
Didem
ADMINISTRATOR
Üyelik Zamanı: 3 yıl önce
Konu Sayısı: 3434
Yanıt Sayısı: 0
19 Mayıs 2021, 9:48

Herşeyi Bilmek Zorunda Değilsiniz, Ama Herşeyi Bilmediğinizi Bilmek Zorundasınız

Hayat…
Herşeyi Bilmek Zorunda Değilsiniz, Ama Herşeyi Bilmediğinizi Bilmek Zorundasınız

Hayatta her şeyi bilmek zorunda değilsiniz ama her şeyi bilmediğinizi bilmek zorundasınız. Bilmediğiniz mev-zularda ahkam kesmeyin. Bir in-san her şeyi bilmekle mükellef de-ğildir, öğrenmekle mükelleftir. Bilmediğiniz bir mevzuda size bir soru sorulduğu zaman "bilmiyo-rum" demek de bir erdemdir. Ne-zaketle bilmediğinizi söylemek si-zi küçültmez aksine karşınızdaki insanın gözünde daha da büyür-sünüz. İnsanların bir kısmı bilgisiz-dir, cahildir, bilmez. Ama daha esef verici olan diğer bir kısım ise cahildir lakin cahil olduğunun da cahilidir. Yani bilmez ama bilme-diğinden de habersizdir. İnsanla-rın bir kısmı her konuda kendile-rini bir şeyler söylemek zorunda hissederler. Aslında bu, o insanın kendisini isbat çabasından başka bir şey değildir. Kendinizi isbat et-mek için aşırı bir gayret göster-menize gerek yok, olduğunuz gibi görünün yeter. "Ayinesi iştir kişi-nin lafa bakılmaz." Sizin yansıma-nız, aynanız yaptıklarınızdır, lafa bakılmaz. Hz. Ali (r.a.) der ki: "Sözle herkese kılavuzluk etmeye kalkar ama amelde herkesten ge-riye kalır." İnsan, susturuluncaya kadar konuşmaktan ziyade adam gibi bir şey konuşuncaya kadar susmasını bilmelidir. Konuşmayı bilip de susmayı bilmeyenler gün olur başkaları tarafından susturu-lurlar.

Meşhur bir fıkra vardır, ko-nuşmayı seven ama dinlemeyi be-ceremeyen "geveze" diye tabir edilen bir zat-ı muhterem bir se-çimde milletvekili seçilir. Fakat daha sonraki dönemde seçimi kaybeder, seçilemez. Her toplu-luktaki konuşmalarında mevzu-sunun ana maddesi milletvekili iken yaşadıklarıdır. "Ben milletve-kili iken…" diye başlayan konuş-malardan çevresindekiler bıkıp usanırlar ve konuşturmamaya, susturmaya karar verirler. Yine bir gün "Ben milletvekili iken…" diye söze başladığı bir anda, çevresindekiler hep birden üze-rine yürüyüp sustururlar. O da şöyle der; "Böyle susturmuşlardı bir gün beni, milletvekili iken!"

Hata yapmışsanız ve bunun hata olduğunu anladığınız anda özür dilemekten çekinmeyin.
Küçülmezsiniz bilakis büyür-sünüz.

Her özür dileyiş, hayat merdivenlerinde bir basamak daha yükselmektir. "Kişi hatasını bilmek gibi erdem olmaz." demiş büyükler. İnsan hata yapmamalı demiyoruz, insan hata yapabilir ama hatasını anladığı zaman, bi-lerek veya bilmeyerek kırmış ol-duğu insanlardan özür dileye-bilmelidir. Bu kimseler sizden bü-yük olabildiği gibi, yaş, makam-mevki ve maddiyat olarak sizden aşağı bir durumda olsalar da özür dilemekten çekinmeyin. İnsanlar-dan özür dileyemeyen bir fert Allah (c.c.)’tan da dileyemez. İn-sanlara karşı hatasını kabul ede-meyenler, Allah(c.c.)’a yönel-mekte, tövbe ve istiğfar etmekte çok zorlanırlar. Çünkü nefis, ok gibi dimdik ayaktadır ve eğilmek istemez.
İnsanlara karşı daima nefsi mücadeleye girip haklı çıkmak için uğraşanlar, şeytanın iğvala-rıyla Allah (c.c.)’a karşı da isyan ederek günah işlemekten çe-kinmezler.

Kırgınlık ve dargınlıklarınızda özür dileyen siz olun, hiçbir şey kaybetmezsiniz ama çok şey ka-zanırsınız. Peygamber (s.a.v.): "Haklı da olsa (nefsi) münakaşayı bırakanlara cennette bir köşk veri-leceğine ben kefilim." buyurur.
Diğer taraftan hatasını anla-yıp özür dileyenlere karşı hilmle davranın. "…zaten ben haklıy-dım." veya "….sonunda dediğime geldin…." vs. gibi yaklaşımlarla karşınızdakini rencide etmeyin, özür dilediğine pişman bir hale getirmeyin.
Size karşı saygılı davrananlara nezaketle davranmak bir hüner değildir. Maharet, size kaba dav-rananlara da aynı şekilde neza-ketle davranabilmektir.

Bugün içinde bulunduğumuz toplumda bilhassa gençler patla-maya hazır bir bomba gibidirler. En ufak bir hareket fazlasıyla kar-şılık görecektir. Tv ve gazeteler, kendisine yan baktı diye karşısın-dakini bıçaklayanların haberle-riyle dolu. En ufak bir tartışmanın sonu cinayetlere kadar gidebil-mekte. Kanaatımızca bunun birinci sebebi eğitimsizliktir, bil-gisizliktir. Allah (c.c.) ve Peygam-ber (s.a.v.)’den uzak bir yaşantı-dır. Allah (c.c.)’ı tanımayan, Pey-gamber (s.a.v.)’in ahlak ve yaşan-tısını bilmeyen toplumlarda maa-lesef bunlar kaçınılmazdır. Kız ço-cuklarını diri diri toprağa göme-bilecek kadar kültürsüz ve bedevi bir toplumu, karıncayı incitmek-ten imtina eder bir hale getirip, onları gökteki yıldızlar gibi yü-celten İslam değil midir?

Diğer taraftan Batı toplu-muna baktığınız zaman insanlar birbirleriyle kavga ederler, bağı-rırlar-çağırırlar ama vuruşmazlar. Kavga eden kişiler çok iyi bilirler ki, bir yumruk atmak demek, üç-dört aylık maaşınızı karşınızda-kine ceza ve acı parası olarak öde-meniz demektir. Allah (c.c.) ve Peygamber (s.a.v.) inancının ol-madığı toplumlar huzuru ve gü-venliği maddî cezalar ve polis zo-ruyla sağlamaya çalışırlar. Fakat bu da bir çözüm

Konuya Bir Cevap Yazın

  • 14 Kayıtlı Üye
  • 66282 Konu
  • 160 Cevap
  • Son Üye: aile