Hayat…
Herşeyi Bilmek Zorunda Değilsiniz, Ama Herşeyi Bilmediğinizi Bilmek Zorundasınız
Hayatta her şeyi bilmek zorunda değilsiniz ama her şeyi bilmediğinizi bilmek zorundasınız. Bilmediğiniz mev-zularda ahkam kesmeyin. Bir in-san her şeyi bilmekle mükellef de-ğildir, öğrenmekle mükelleftir. Bilmediğiniz bir mevzuda size bir soru sorulduğu zaman "bilmiyo-rum" demek de bir erdemdir. Ne-zaketle bilmediğinizi söylemek si-zi küçültmez aksine karşınızdaki insanın gözünde daha da büyür-sünüz. İnsanların bir kısmı bilgisiz-dir, cahildir, bilmez. Ama daha esef verici olan diğer bir kısım ise cahildir lakin cahil olduğunun da cahilidir. Yani bilmez ama bilme-diğinden de habersizdir. İnsanla-rın bir kısmı her konuda kendile-rini bir şeyler söylemek zorunda hissederler. Aslında bu, o insanın kendisini isbat çabasından başka bir şey değildir. Kendinizi isbat et-mek için aşırı bir gayret göster-menize gerek yok, olduğunuz gibi görünün yeter. "Ayinesi iştir kişi-nin lafa bakılmaz." Sizin yansıma-nız, aynanız yaptıklarınızdır, lafa bakılmaz. Hz. Ali (r.a.) der ki: "Sözle herkese kılavuzluk etmeye kalkar ama amelde herkesten ge-riye kalır." İnsan, susturuluncaya kadar konuşmaktan ziyade adam gibi bir şey konuşuncaya kadar susmasını bilmelidir. Konuşmayı bilip de susmayı bilmeyenler gün olur başkaları tarafından susturu-lurlar.
Meşhur bir fıkra vardır, ko-nuşmayı seven ama dinlemeyi be-ceremeyen "geveze" diye tabir edilen bir zat-ı muhterem bir se-çimde milletvekili seçilir. Fakat daha sonraki dönemde seçimi kaybeder, seçilemez. Her toplu-luktaki konuşmalarında mevzu-sunun ana maddesi milletvekili iken yaşadıklarıdır. "Ben milletve-kili iken…" diye başlayan konuş-malardan çevresindekiler bıkıp usanırlar ve konuşturmamaya, susturmaya karar verirler. Yine bir gün "Ben milletvekili iken…" diye söze başladığı bir anda, çevresindekiler hep birden üze-rine yürüyüp sustururlar. O da şöyle der; "Böyle susturmuşlardı bir gün beni, milletvekili iken!"
Hata yapmışsanız ve bunun hata olduğunu anladığınız anda özür dilemekten çekinmeyin.
Küçülmezsiniz bilakis büyür-sünüz.
Her özür dileyiş, hayat merdivenlerinde bir basamak daha yükselmektir. "Kişi hatasını bilmek gibi erdem olmaz." demiş büyükler. İnsan hata yapmamalı demiyoruz, insan hata yapabilir ama hatasını anladığı zaman, bi-lerek veya bilmeyerek kırmış ol-duğu insanlardan özür dileye-bilmelidir. Bu kimseler sizden bü-yük olabildiği gibi, yaş, makam-mevki ve maddiyat olarak sizden aşağı bir durumda olsalar da özür dilemekten çekinmeyin. İnsanlar-dan özür dileyemeyen bir fert Allah (c.c.)’tan da dileyemez. İn-sanlara karşı hatasını kabul ede-meyenler, Allah(c.c.)’a yönel-mekte, tövbe ve istiğfar etmekte çok zorlanırlar. Çünkü nefis, ok gibi dimdik ayaktadır ve eğilmek istemez.
İnsanlara karşı daima nefsi mücadeleye girip haklı çıkmak için uğraşanlar, şeytanın iğvala-rıyla Allah (c.c.)’a karşı da isyan ederek günah işlemekten çe-kinmezler.
Kırgınlık ve dargınlıklarınızda özür dileyen siz olun, hiçbir şey kaybetmezsiniz ama çok şey ka-zanırsınız. Peygamber (s.a.v.): "Haklı da olsa (nefsi) münakaşayı bırakanlara cennette bir köşk veri-leceğine ben kefilim." buyurur.
Diğer taraftan hatasını anla-yıp özür dileyenlere karşı hilmle davranın. "…zaten ben haklıy-dım." veya "….sonunda dediğime geldin…." vs. gibi yaklaşımlarla karşınızdakini rencide etmeyin, özür dilediğine pişman bir hale getirmeyin.
Size karşı saygılı davrananlara nezaketle davranmak bir hüner değildir. Maharet, size kaba dav-rananlara da aynı şekilde neza-ketle davranabilmektir.
Bugün içinde bulunduğumuz toplumda bilhassa gençler patla-maya hazır bir bomba gibidirler. En ufak bir hareket fazlasıyla kar-şılık görecektir. Tv ve gazeteler, kendisine yan baktı diye karşısın-dakini bıçaklayanların haberle-riyle dolu. En ufak bir tartışmanın sonu cinayetlere kadar gidebil-mekte. Kanaatımızca bunun birinci sebebi eğitimsizliktir, bil-gisizliktir. Allah (c.c.) ve Peygam-ber (s.a.v.)’den uzak bir yaşantı-dır. Allah (c.c.)’ı tanımayan, Pey-gamber (s.a.v.)’in ahlak ve yaşan-tısını bilmeyen toplumlarda maa-lesef bunlar kaçınılmazdır. Kız ço-cuklarını diri diri toprağa göme-bilecek kadar kültürsüz ve bedevi bir toplumu, karıncayı incitmek-ten imtina eder bir hale getirip, onları gökteki yıldızlar gibi yü-celten İslam değil midir?
Diğer taraftan Batı toplu-muna baktığınız zaman insanlar birbirleriyle kavga ederler, bağı-rırlar-çağırırlar ama vuruşmazlar. Kavga eden kişiler çok iyi bilirler ki, bir yumruk atmak demek, üç-dört aylık maaşınızı karşınızda-kine ceza ve acı parası olarak öde-meniz demektir. Allah (c.c.) ve Peygamber (s.a.v.) inancının ol-madığı toplumlar huzuru ve gü-venliği maddî cezalar ve polis zo-ruyla sağlamaya çalışırlar. Fakat bu da bir çözüm