memoli

Atatürk ikılapları yapılmadan önce ülkemizde günlük yaşam

Bu konu memoli tarafından 3 yıl önce açıldı ve Henüz Cevap Yok.
memoli
memoli
ADMINISTRATOR
Üyelik Zamanı: 3 yıl önce
Konu Sayısı: 10876
Yanıt Sayısı: 0
21 Mayıs 2021, 8:36

Atatürk ikılapları yapılmadan önce ülkemizde günlük yaşam

ince sızım
Atatürk ikılapları yapılmadan önce ülkemizde günlük yaşam

Osmanlı Devleti 13 yy’ın sonlarından 20 yy’ın ilk çeyreğine kadar varlığını sürdürmüş, bu çerçeve içerisinde ilk iki yy yayılma ve genişleme yy’ı olmuştur

Siyasi ve kültürel açıdan hızlı bir gelişme kendisini, Osmanlı’nın zirvesi 15- 16 ve 17 yy kalsil dönem Osmanlının tüm kurum ve kuruluşlarıyla kendi içinde ve dışında mükemmelliğe ulaştığı en parlak dönemdir

Kalasik dönemde Osmanlı İmparatorluğu uçsuz bucaksız sınırlara ulaştığında neredeyse sonsuz diyebileceğimiz ırklar manzumesine sahipti Hiç şüphe yok ki, böyle bir yapılanma çok kültürlü idi Dil, etnisite ve din farklılıkları resmi dilin Türkçe olmasına karşın düşünüldüğünde, bir Türk haritası çizmiyordu Ve Müslümanlığı kabul etmiş bir kişinin kendi etnik ve kültürel özelliklerinden vazgeçmesi gelenek ve göreneklerini kısacası yaşayış tarzını, terk etmek zorunluluğu yoktu (1)Fakat Osmanlı İmparatorluğu’nun tebaası,yaşam düzeyi ve kültürü açısından biribirine çok benzerdi Bu benzerlikte muhtelif din ve dile tabi olmak çok şey ifade etmezdi(2)

Bu doğrultu da sosyal hayatın merkezi Osmanlı kentlerinde yaşam, özellikle ulaşım ve ekonomi gibi bazı koşullara bağlı olarak gelişmiştir Osmanlı kentleri ticaret ve siyasetin merkezi olmasının yanında özellikle zengin kesimin yerleşim alanıydı

Omsalı kentlerinin 1580 dolaylarında ki konumunu gösteren bir haritada yüksek bir kentleşme düzeyine ulaşmış üç bölge saptanabilir: Ege kıyısında Gediz Çayı ve Büyük Menderes arasındaki ki bölge, Kızılırmak ve Yeşilırmak’ın yaşadığı kısımları ve bu çalışmanın kapsadığı alan Dicle ve Fırat vadileridir Kızılırmak, Yeşilırmak bölgesinin büyük kısmı, Kastamonu sancağına, dolayısıyla Anadolu vilayetine dahil birkaç kentin varlığına karşın, Rum vilayetleri sınırları içerisinde idi B u nedenle Kızılırmak ve Yeşilırmak yakınında ki kent topluluğu Rum vilayeti kentleri olarak adlandırılmaktaydı Büyük Menderes, Küçük Menderes ve Gediz vadilerinde ki kent yığılmasını, Rum vilayetlerine göre çok daha düşüktü Ama Ege bölgesi, komşu yörelerle karşılaştırıldığında oldukça sık bir kentsel yerleşim örgüsüne sahipti (3)

Küçük ve iyice bölünmüş cemaatler halinde yaşayan Osmanlıların kendi kentlerini fazla umursamadıkları izlenimi edinmek de mümkündür Çünkü eski araştırmacılara göre önem verilen şeyler sadece din ve aile yaşamıydı, yani bir yandan camiler ya da kiliseler, öte yandan da konutlar Bu toplumsal yapı da gerçek anlamda bir kent bilincine yer kalmamış oluyor

Ama günümüzde yapılacak araştırmaların bu tabloyu değiştireceği kesindir Dini bağ kuşkusuz önemliydi, ama bu, daha başka bağların yok sayılması anlamına gelmiyordu (4)

15 ve 16 yy’lar da Anadolu kentlerinin fiziksel görüntüsü Selçuklu beylikler döneminden itibaren pek büyük bir değişiklik göstermedi, kentler fiziki özelliklerini korudu

Temel yerleşme birimi eskiden olduğu gibi genellikle bir dini yapının ya da bir pazarın etrafında gelişmiş olan mahalle idi

Her mahalle kendi gelenekleri ve yaşam tarzları farklı cemaatleri içine alıyordu Mahallenin yerleşikleri dini inanç, ekonomik meşkale ve onları komşularından ayıran ve birey yapan faktörlerle birbirine bağlanmışlardı İbadet yeri ya da Pazar yeri, bütün mahallenin ortak faaliyeti gerektiğinde açılar ve genişletilen cemaat merkezini oluşturuyordu Bu yüzden mahalle kent yaşamının fiziksel merkezi olduğu kadar bütün yerleşiklerinin katıldığı bir loncanın ve ya milletin yerel birimi olarak düşünülebilir

Daha Selçuklulardan beri gayri Müslim mahalleleri ile Türk mahalleleri kaynaşmamış ayrı ayrı kurulmuşlardı Bu durum Anadolu’ya geçen gezginlerinde dikkatini çekmiştir Ancak gözlemlerinde zellikle Ermeni nufüsla Türklerin çok iyi anlaştığını belirtmişlerdir XVIyy’da Anadolu’ya Schwcigger safça bir yaklaşımla bu iyi geçinmenin sebebini, bir Ermeni rahibin Hz Muhammed’e çok evvelden peygamberliğini müjdelemesine bağlamaktadır(5)

Osmanlı kentleri, genelde beş ile yüz arasında ailenin yaşadığı mahallelere bölünmüştü, ama örneğin Halep de görüldüğü gibi daha büyük mahallelerde oluyorduEn sık karşılaşılan otuz kırk ailenin yaşadığı mahalelerdi Çoğunlukla aynı mahallede aynıdinden, etnik köşeden ya da mezhepten olanlar yaşardı Bununla birlikte bir mahalleye yabancı insanların gelip yerleştiği ve bunun sonucunda mahallenin başlangıçtaki niteliğinin zamanla değişikliğe uğradığı az olurdu Mahalle sakinleri mahallelerine giren çıkanı denetlemeye çalışırlardı, bu yüzden arabaların geçmesine olanak veren genişçe sokakların sayısı oldukça azdı Hatta karışıklık dönemlerinde birbirinden duvarlarla ayrılmış mahallelerde görülmüştü Pek çok çıkmaz sokak vardıVe bunların çoğundan herkez geçemezdi(6) Anadolu’da ilk çağdan beri devam eden geniş sokak ve meydan geleneği Selçuklu ve Osmanlı döneminde yavaş yavaş kayboldu Dışa dönük yaşam biçimi giderek dar sokak ve avlu ile içe dönük bir görüntü kazandı Dar sokakla avlunun mahrumiyeti sürdürüldü(7)

Kent içi evlerinin bahçeli olanları az görülüyordu ama avlularında birkaç ağaç ya da bazen süs bitkileri bulunurdu Zenginler bahçelerine fıskıyeli süs havuzları yaptırırlardı ama yazları doğanın tadını çıkarmak için yazlığa giderlerdi Zengin ailelerin çoğunun kent dışında bağları bahçeleri vardı Dükkan sahipleri ve zanaatkarlarında yazlıklara igtmesiyle kentler epeyce boşalırdı(8) Bunlar gibi bir çok şehir halkı da yazı bağ evinde geçiriyordu Burada ki evlere sayfiye evi denirdi Burada da üretim devam ederdi Esnaf ve ya memur olan evin erkekleri, haline göre ve uzaklığa göre bağları ya eşekle ya basit bir arabayla gündelik gidip gelirlerdi Çünkü şehirde işleri devam etmekteydi(9)

Bu mevsimde özellikle kadınlar rahat ederlerdi Ağaçlar bahçelerin içinin dışardan görünmesini engellediği ve çevre de oturanlar akraba ya da tanıdık olduğu için, yabancı erkekler kadınları görmesin diye kentteki gibi önlem almak gerekmezdi(10)

Geleneksel ailenin yapısı içinde en önemli üye kadındır Fakat gerek aile içindeki gerekse toplumda ki statüsü, üretim fonksiyonu ile orantılı değildir Kadının aile ve toplum içindeki konumu çocukların sayısı ve yaşlılık ile yükselirdi(11)

Bu doğrultu a Osmanlı toplumunda aile’nin günlük yaşamı, her yerde her zaman olduğu gibi çocukların eğitimi ve beslenmesi, karı koca ve hayatın yükünün paylaşılması, evin idaresi, sağlık ve beslenme sorunlarının çözülmesi ve gündelik uygulaması etrafında oluşur Bu saydığımız sorunların çözümü ve gündelik uygulamaya konusu aynı zamanda bir toplumun kültürel hayatı ve kurumlarını oluşturur Çocuk aileyi devam ettirecek temel unsurdur Bu sebeple aile hayatı onun etrafında şekillenir (12)

Bu dönem de ki Osmanlı toplumu fakirdi Eyüp oyuncakları gibi basit tahta ve pişmiş toprakları dayanıksız oyuncaklarla oynarlardı Çocukların çoğu onu da bilmezl, kendi yaratıcıklarıyla toprak kule,fırın, çamur ev ve bebek, tahtadan yontma araba ve atla dünyalarını inşa ederlerdi O günün çocuğunun dünyası gulyabaniler,şamamalar ve ya Battal Gazi gibi kahramanlardan oluşurdu(13)

Halkın dünyasının eğlencesi ise şenlikler ve bayramlardı Bunların başında sünnet ve evlenme törenleri, Mekke’den dönen hacılar için düzenlenen alayar bir Yahudi ya da Hristiyan’ın ihtida edip Müslümanlığı seçtiğinde düzenlenen alaylar, çıktıkları seferden zaferle dönüldüğünde düzenlenen şenlikler ve padişah’ın düzenlediği şenlikler’den oluşurdu(14) Gerek Osmanlı gerekse Avrupalı yazarların mektuplarında, günlüklerinde çok büyük bir ilgi ile yaklaştıkları halde, halk şenliklerine pek az yer verdikleri gözlenir Bu iki olgu birbirine sıkı sıkı bağlıdır(15)(Osmanlı kültürü ve gündelik yaşam)

Hükümdar ve önde gelen devlet görevlileri bir esnaf alayı düzenlemesini kararlaştırıldığında, bu alayın ana çizgilerini belirleyen, onu düzenleyen esnaftan çok politik güç sahipleri olmuştur Üstelik bu alayı yazıya dökenler de olayı çoğu zaman aynı bakış açısıyla ele alarak padişahın gücünü, başka bir deyişle mutlakiyet yönetimini meşrulaştırmaya yönelmişlerdir Padişahın şenliklerde sadece izleyici olarak yer alması, onun geri planda kalması anlamına da gelmezdi 1582 ve 1720 yıllarında ki büyük şenlikleri gösteren minyatürlerin çoğunda, hükümdarın mahiyetiyle birlikte gösterileri izlediği çadır ya da balkonun hep kompozisyonun merkezine yerleştirildiği görülmektedir(16)

Padişah’ın düzenlediği şenliklerde karşılıklı verilen armağanlar da dikkat çekmektedir Biz genelde, yüksek devlet görevlilerin ve yabancı elçilerin armağanlarını biliyoruz ama padişah ile tebası da birbirine armağanlar verirlerdi

Halkın kutladığı bayramlara gelince şeker ve kurban bayramlarında ziyafetler yapılır, olanaklar ölçüsünde şekerler ve tatlılar ikram edilir, çocuklara yeni giysiler alınırdı Peygamber’in doğum günü’de mevlit kandili olarak kutlanırdı 16 ve 17 yy’lar da Avrupalı müşterilere satmak üzere İstanbul yaşamından sahneler çizen reklamlar, perdeleri kapalı tahtırevanlar içinde damat’ın evine götürülen gelinlerin yer aldığı düğün alaylarınıda tasvir etmişlerdir Ayrıca herhangi bir tarikatla yakınlığı bulunan aileler, dergahı da yapılan törenlere katılırlardı(17)

Bu tür eğlence vesilelerinin dini bir bakımdan sorun oluşturmayacağı açıktır Osmanlı şenliklerini izlemiş Avrupa aristokratların ya da yüksek burjuvaların hepsi halkın davranışlarındaki düzen ve disiplini övmüşlerdi Bazı Avrupalılar, kendi kültür çevrelerinde sonradan erişilen bir nitelik olan disiplinli davranışı, Osmanlılarda zaten mevcut bir tutum olarak görüyorlardı

Osmanlı şenliklerinde sık sık karşılaşılan cambaz gösterileri, aynı havai fişek gösterileri gibi, rönesans Avrupa’sında ki eğlencelerde yer alırdı Bu şenliklerde halk kalfa ve çıraklarıyla birlikte ellerinde bayraklar, donanmalar ve müzikli oyunlar düzenler sokaklara dökülürdü Bazen de en sevilen bayram eğlencelerinden biri olan salıncaklarda sallanılırdı(18)

bu osmanlı yaşayış tarzı ondan sonrada savaşlar ve inklaplar

Konuya Bir Cevap Yazın

  • 14 Kayıtlı Üye
  • 66282 Konu
  • 160 Cevap
  • Son Üye: aile