Azize

Peygamberlere iman ile ilgili sorular

Bu konu Azize tarafından 3 yıl önce açıldı ve Henüz Cevap Yok.
Azize
Azize
ADMINISTRATOR
Üyelik Zamanı: 3 yıl önce
Konu Sayısı: 8698
Yanıt Sayısı: 0
20 Mayıs 2021, 10:38

Peygamberlere iman ile ilgili sorular

Beyaz Gül
Peygamberlere iman soruları,
Peygamberlere imanla ilgili sorular,
Peygamberlere iman hakkında sorular

Peygamberlere iman ne demektir?

Yüce Allâh, insanlara kendi içlerinden seçtiği son derece yetkin insanlar aracılığıyla dinini bildirmiştir. Bu kimselere "peygamber" denir ki Allâh ile kulları arasında bir elçi demektir. Peygamberlik, Allâh’ın insanlardan dilediğine verdiği bir görevdir. Çalışmakla elde edilmez. İlk Peygamber, Hz. Adem son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v) dır. Bu ikisinin arasında, her millete kendi diliyle konuşan peygamberler gönderilmiştir. Sayılarını Allâh’tan başka kimse bilmez. Bunlardan bir kısmının adı Kur’an’da geçmektedir. Peygamberler de insandır. Bu bakımdan yeme, içme, uyuma, dinlenme, evlenme, hastalanma gibi beşeri hususlarda diğer insanlarla aralarında bir fark yoktur. Bunlar peygamberler için bir eksiklik değildir. Ancak hepsinde mutlaka bulunması gereken ortak nitelikler şunlardır. Sıdk (doğruluk), emanet (güvenilir olma), fetanet (çok zeki ve akıllı olmak), tebliğ (bildirmekle yükümlü bulundukları hükümleri insanlara anlatmak), ismet (günahsız olmak). Peygamberlerin, peygamberliğini insanlara ispatlamak için Allâh kendilerine mucizeler vermiştir. Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)’e de böyle pek çok mucize verilmiştir. Fakat O’nun en büyük ve sürekli mucizesi, hiç şüphesiz ki Kur’an’dır.

Mucize nedir?
Sözlükte aciz bırakan, güçsüz kılan, karşı konulmaz, harika olay, kudretsizlik ve takatsızlık veren iş anlamlarına gelen mucize, dini bir terim olarak, insanların benzerini meydana getirmekten aciz kalacakları, peygamberlik iddiasında bulunan zattan adetin hilafına ve tabiat kanunlarının aksine olarak ve meydan okuma üslubu ile zuhur eden harikulade olay demektir. Peygamberin nübüvvet davasını ispat ve doğrulamak amacıyla gösterilirler. Herhangi bir olayın mucize olabilmesi için onun nübüvvet görevi verilmiş kişilerin elinde ortaya çıkması gerekir. Mucize gerçekte Allah’ın fiilidir, “peygamber mucizesi” denilmesi mecazîdir. Mucizenin, tabiat kanunlarının çok üstünde ve onlara aykırı olması, iddiaya uygun olarak ortaya konulması, bir yalanlama ya da inkârdan sonra meydana gelmesi ve insanoğlunun aciz kaldığı bir olay türünden gerçekleşmesi gerekir. Peygambere verilen mucizeler, bir yönüyle imanın temel esaslarından olan nübüvvetle, diğer yönüyle de vahiy ile alâkalıdır. Dolayısıyla mucizeye inanmak gerekir: “Dediler ki: ‘Ona, Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!’. De ki: ‘Mucizeler ancak Allah katındadır ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.” (Ankebut, 29/50) Muceze akıl bakımından da imkansız değildir. Çünkü her an insanın çevresinde meydana gelen olaylar ve hayatın her alanı mucizelerle doludur. Varlıkların yaratılmaları, ömürleri tamamlanınca yok olmaları ve hayatın kesintisiz olarak devam etmesi bunun en güzel örneğidir. Sürekli müşahede ettiğimiz ve bu nedenle değişmez sandığımız tabiat kanunlarını var eden Allâh’tır. Allâh bu kanunları dilediği zaman, peygamberlerinin peygamberliklerini ispat için değiştirebilir. Bu durumda mucizenin vukuu için aklî bir engel yoktur.

Mucize çeşitleri nelerdir?
Hz. Peygamber’in nübüvveti esnasında ortaya koyduğu mucizeler, manevî (aklî), hissî (maddî) ve haberî olmak üzere üç şekilde sınıflandırılmıştır. Manevî mucizeye en büyük örnek Kur’an’dır. Çünkü Kur’an her çağdaki akıl sahibi insana hitap eden, akıllara durgunluk veren, başkalarının benzerini meydana getirmekten aciz kaldıkları büyük ve ebedî bir mucizedir: “Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimiz (Kur’an) hakkında şüphede iseniz, haydi onun benzeri bir sure getirin, eğer doğru söyleyenler iseniz Allah’tan başka şahitlerinizi çağırın (ve bunu ispat edin).” (Bakara, 2/23). Bir hadiste de şöyle buyurulmuştur: “Hiçbir peygamber yoktur ki, onlara kendi zamanlarındaki insanların inandıkları bir mucize verilmiş olmasın. Bana mucize olarak verilen ise ancak Allah’ın bana vahyettiğidir.” (Buhârî, İ’tisâm, 1). Hissî mucize olarak, Ay’ın ikiye bölünmesi, Hz. Peygamber’in parmaklarının arasından suyun akması, bir ziyafet esnasında zehirlenmek istenince olaydan haberdar olması, bir hurma kütüğünün teessürünü inilti şeklinde duyurması; haberî mucizeler için de Hz. Peygamber’in Mekke’nin fethi, İslam’ın tebliği ve meydana gelen savaşlarla ilgili açıkladıkları olay ve haberler örnek olarak gösterilebilir.

Keramet nedir?
Sözlükte değer, kıymet gibi anlamlara gelen kerâmet, dini bir kavram olarak Peygamberlik iddiasıyla bir ilgisi olmaksızın bir mü’minde harikulâde (olağan üstü) bir halin meydana gelmesi demektir. Şayet bu hâl kendisinde meydana gelen kimse amelleri sâlih olan biri değilse o hârikulâde hale istidrâc adı verilir. Keramet, Allah’ın veli kuluna bir ikramıdır. Asıl kerâmet, kişinin istikâmet üzere bulunması, hal ve hareketlerinin Kur’an ve Sünnet’e uygun olmasıdır

Vahiy nedir, çeşitleri nelerdir?

Sözlükte gizli konuşmak, emretmek, ilham etmek, îma ve işâret etmek, seslenmek, fısıldamak, mektup yazmak ve göndermek anlamlarına gelen vahiy, dini bir terim olarak, Allah’ın Peygamberlerine iletmek istediği mesajlarını, doğrudan doğruya veya Cebrail vasıtasıyla bildirmesine denir.
Kur’ân ve diğer kutsal kitaplar, vahiy ürünüdür. Vahiy, ilâhi ve gayr-i ilâhi olmak üzere iki kısma ayrılır. İlâhi vahiy, Allah’ın vahyi demek olup 5 çeşittir:
1- Cebrail’e (Necm, 53/10) ve diğer meleklere vahyi (Enfâl, 8/12).
2- Cansız varlıklardan yeryüzüne (Zilzâl, 99/4-5) ve gökyüzüne (Fussilet, 41/12) vahyi. Bu vahiy, “emretmek” anlamındadır.
3- Canlılardan bal arısına vahyi (Nahl, 16/68-69). Bu vahiy, ilham, içgüdü anlamındadır.
4- İnsanlardan Hz. Musa (a.s)’ın annesine (Kasas, 28/7) ve Hz. İsâ (a.s)’ın havarilerine (Mâide, 5/111) vahyi. Bu vahiy, fıtrî ilham, îma, emir anlamındadır.
5- Peygamberlere vahiy (Nisâ, 4/162. A’râf, 7/117, 160) Bu vahiy, ıstılâhî anlamdaki gerçek vahiydir. Vahiy denince ilk akla gelen bu vahiydir. Bu vahiy, sözlü, sözsüz ve Cebrail vasıtasıyla olur. Sözlü vahiy, Allah’ın perde arkasından Peygamberine hitap etmesidir. Sözsüz vahiy; rüyada veya uyanık iken vahyin Peygamberin kalbine ilkası şeklinde olur. Cebrail vasıtasıyla vahiy;
a) Peygamber uyanık veya uykuda iken vahyi Peygamberin kalbine ilkası ile,
b) Cebrail’in melek veya insan suretinde vahiy getirmesi ile,
c) Cebrail görünmeden vahyin çıngırak sesi şeklinde gelmesi ile olur.
Vahyin geliş şekillerinden bir kısmı, Şûrâ suresinin 51. âyetinde bildirilmiştir. Vahiy, Allah ile Peygamber arasında bir sırdır. Mahiyetini insanların tam anlaması imkansızdır. Vahiy geldiği anda Peygamber titrer, rengi değişir, alnı terler ve nefesi sıkışırdı. Hz. Muhammed (a.s.) gelen vahyi aynen hafızasına alır (Kıyamet, 75/16-19), sonra vahiy katiplerine yazdırırdı. Her sene Ramazan ayında inen âyetleri ve sûreleri Cebrail’e okuyup arz ederdi. Gayr-i ilâhi vahy yani ilâhi olmayan vahy ise, cin ve insanlar arasında cereyan eden vahye denir. Zekeriya (a.s)’ın kavmine vahyi gibi (Meryem, 19/11), bu vahiy, imâ ve işâret etmek anlamındadır. Şeytanın şeytana vahyi gibi (En’âm, 6/121); bu vahiy, fısıldamak ve gizli konuşmak anlamındadır.

İlham nedir?
İlhâm, Allah’ın doğrudan veya melek aracılığıyla iyilik telkin eden bilgileri insanın kalbine ulaştırması, feyz yoluyla kalbe gelen özel bir anlam ve bilgi, kalbe konulan iyilik hissi, hayır duygusu demektir. Bir âyette, Allah’ın insan benliğine hem takvâyı hem de fücuru (kötülük duygusunu) ilham ettiği belirtilmektedir (Şems, 91/8). İnsan kalbine bazı bilgilerin ilham edilmesi mümkün olmakla birlikte bunlar genel geçerliliği bulunan kesin bilgi kaynağı teşkil etmez ve dîni konularda delil olarak kullanılamaz. Zira ilhama dayalı bilgiler kontrolü mümkün olmayan sübjektif bir nitelik taşır.

Konuya Bir Cevap Yazın

  • 14 Kayıtlı Üye
  • 66282 Konu
  • 160 Cevap
  • Son Üye: aile