Derya

Doğal Kaynaklarımızın Tükenmesi İle İlgili Kompozisyon

Bu konu Derya tarafından 3 yıl önce açıldı ve Henüz Cevap Yok.
Derya
Derya
ADMINISTRATOR
Üyelik Zamanı: 3 yıl önce
Konu Sayısı: 8796
Yanıt Sayısı: 0
19 Mayıs 2021, 8:12

Doğal Kaynaklarımızın Tükenmesi İle İlgili Kompozisyon

Kayıtsız Üye
doğal kaynaklarımızın tükenmesi ile ilgili kompozisyon


Cevap: Doğal kaynaklarımızın tükenmesi ile ilgili kompozisyon

ecem
Doğal Kaynakların Bilinçsizce Tüketilmesi:

Yaşamımızı sürdürmek için doğal kaynaklardan yararlanırız. Hava, su, toprak, bitki örtüsü, hayvanlar ve madenler doğal kaynaklarımızı oluşturur. Bitmeyecekmiş gibi görünen bu kaynaklar, insanların bilinçsizce davranışları sonucu hızla azalmaktadır. Oysa görevimiz, bunları yok etmek değil, korumaktır.

Bitkiler ve hayvanlar, yaşamları için gerekli oksijeni havadan alırlar. Havanın çeşitli şekillerde kirletilmesi, bu kirliliğin yağmur suları ile yeryüzüne inerek akarsu, yer altı suları ve toprağa karışması, orada yaşayan canlıları olumsuz yönde etkiler. Onların türlerinin azalmasına veya yok olmasına neden olur. Çünkü doğadaki canlıların zenginliği, sağlıklı bir çevrenin var olmasına bağlıdır.

Su, sağlıklı bir hayatın devamı için canlıların gereksinim duyduğu en önemli doğal kaynaklardandır. Yeryüzünün yaklaşık dörtte üçünü ve canlı vücudunun önemli bir kısmını su oluşturur. İnsanlar birçok alanda (temizlik işlerinde, elektrik enerjisinin elde edilmesinde, bahçe ve tarlaların sulanmasında, deniz ulaşımında vb.) sudan yararlanır. Su, içinde yaşayan birçok canlıya da yaşama ortamı sağlar. Burada yaşayan balıkların beslenmemiz açısından önemi büyüktür.

İnsanların yıllarca deniz, göl ve akarsulara bıraktığı atık maddeler, buralarda yaşayan canlı türlerinin azalmasına, bazılarının da yok olmasına neden olmuştur. Ayrıca buna bağlı olarak birçok önemli turizm merkezi de özelliğini yitirmiştir. Örneğin, bugün yurdumuzda Haliç ve İzmit Körfezi’nin çeşitli şekillerde kirletilmesi, çevre ve orada yaşayan canlılar için önemli bir tehlike oluşturmaktadır. Sanayinin hızla gelişmesi de su kaynağının tüketimini etkilemektedir. Ancak ülkelerin kalkınmasında ve iş olanaklarının oluşturulmasında sanayi kuruluşlarına da gereksinim vardır. Burada dikkat edilmesi gereken konu, suyun tutumlu bir şekilde ve kirletilmeden kullanılmasıdır.

Aynı şekilde doğal kaynaklarımızdan olan ormanların da sayılamayacak kadar yararları vardır. Bunlardan, gelecek kuşakların da yararlanmasını sağlamak için onları korumalıyız. Nüfus artışına paralel olarak giderek artan bir biçimde kullanılan bu kaynaklar korunmadığı takdirde zamanla tükenme noktasına gelir. Bu durum, doğa için bir felaket oluşturur.

Yaşamın doğal kaynağı olan toprağa bırakılan zararlı katı ve sıvı atıklar, zamanla toprağın özelliğini kaybetmesine neden olur. Verimliliğini yitiren toprak, üzerinde yaşayanları besleyemez duruma gelir. Bitki örtüsünden yoksun kalan toprak, sularla taşınarak gölleri doldurur ve oradaki canlıların yok olmasına neden olur.

Doğal kaynaklarımızdan olan yer altı zenginlikleri (madenler) de insanlar tarafından bilinçsizce tüketilmesi sayesinde her geçen gün azalmaktadır. Madenlerden; sanayi alanında, enerji elde etmede ve başka alanlarda yararlanmaktayız. Yapılan araştırmalara göre çok önemli birer enerji kaynağı olan petrol, kömür ve doğal gaz, yeni yataklar bulunmazsa, aşırı kullanılmaları nedeniyle çok kısa bir zaman sonra tükenecekleri belirtilmektedir. Bu bakımdan gerek enerji kaynaklarımızı, gerekse diğer yer altı kaynaklarımızı bilinçli kullanarak onlardan daha uzun bir süre yararlanmayı sağlamalıyız.
Şu halde yaşamımız için vazgeçilmez birer kaynak olan doğal kaynaklarımızı bilinçli kullanmak, en başta gelen görevlerimiz içerisinde olmalıdır.Günlük yaşantımızda, okulda ve evde bilinçli birer tüketici olmak durumundayız. Su, elektrik, yakıt ve besin maddelerini israfa kaçmadan gerektiği kadar kullanmalıyız.

3. Savaş, Açlık ve İsraf :
Savaşlar, insanlar üzerinde uzun yıllar silinemeyecek olumsuz etkiler bırakan felaketlerdir. Savaşların pek çok nedeni olabilir. Ancak bazen gerçek nedenleri yerine basit bir nedenden dolayı da savaş çıkmaktadır. Çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine neden olan savaşlar, pek çok kişinin de sakat kalmasına neden olmaktadır. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte savaşlarda kullanılan silahlarda büyük gelişme olmuştur. Özellikle kitle imha silahlarından olan nükleer (atom bombası), biyolojik ve kimyasal silahların savaşlarda kullanılması halinde büyük çapta ölümlerin, acıların yaşanacağı bir gerçektir. Nitekim İkinci Dünya Savaşı’nda Japonya’nın Nagazaki ve Hiroşima kentlerine atılan atom bombaları çok sayıda insanın ölmesine, sakat kalmasına ve hastalanmasına neden olmuştur. Bombaların etkisi günümüzde de devam etmektedir. Bu durum ülkeleri savaş yapmamak için önlem almaya zorlamıştır . Bu amaçla Birleşmiş Milletler Teşkilatı kurulmuş, birçok anlaşma ve sözleşme yapılmış ve bu tür silahların yapımı, kullanılması yasaklanmıştır.

Savaş ve açlık kavramları arasında doğrudan bir bağ bulunmaktadır. Doğal çevreye de zarar veren savaşlar, açlığa da neden olan ekonomik ve sosyaletkenlerin başında gelir. Ülkelerin silahlanmaya ayırdıkları büyük paralar, o ülkedeki toplumun açlık felaketi ile karşı karşıya kalması sonucunu doğurabilir.

Dünyadaki besin kaynaklarının dağılımında büyük farklılıklar vardır. Bu kaynaklar, bazı ülkelerde çok bol iken, bazılarında azdır. Kaynakların az olması, ülkelerde açlığa neden olmaktadır. Dünyada açlığa karşı mücadele etmek amacıyla kurulan Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı (FAO) ‘na göre 450 milyon insan açlık tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Bu tehlikede çoğunluğu çocuklar oluşturmaktadır. Birleşmiş Milletler Uluslar Arası Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), her yıl bu şekilde 15 milyon çocuğun öldüğünü belirtmektedir.
Açlıkla karşı karşıya olan insanların çoğunluğunu Afrika ve Asya kıtalarındaki bazı ülkeler oluşturmaktadır. Gelişmiş ve bol miktarda besin maddesine sahip ülkeler, açlıkla karşı karşıya bulunan ülkelere, gıda ve parasal yardımda bulunmaktadır. Ayrıca FAO ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı gibi uluslararası kuruluşlar da bunlara yardım elini uzatmaktadır. Ancak bu ülkelerde nüfus artışının hızlı olması, yapılan yardımlarla açlığın önlenmesinde başarıya ulaşılmasını güçleştirmektedir.

Yurdumuz, kendi gereksinimi olan tarım ürünlerini kendi topraklarındım sağlayabilen çok az ülkeden biridir. Bu özelliği ile beslenme sorunu bulunmayan ender ülkelerdendir. Bununla birlikte ülkemizde, yanlış beslenme alışkanlığından kaynaklanan dengesiz bir beslenme sorunundan söz etmek mümkündür. Dengesiz ve yetersiz beslenme birçok hastalığı beraberinde getirmektedir.

Bazı ülkelerde her yıl çok sayıda insan açlıktan ölürken, bazı ülkelerde büyük bir savurganlık ve israf yaşanmaktadır. İsraf, ülkelerin ekonomilerini çökerten bir faktördür. Bu bakımdan her konuda tasarrufa dikkat etmeli, israftan kaçınılmalıdır.
İsraf yalnızca besin maddelerinin bilinçsizce tüketiminde yaşanmaz. Aynı zamanda insan gücü ve beyin gücünün de uygun alanlarda kullanılmamasıyla da gerçekleşir. Bu alanlardaki israf nedeniyle Türkiye, dünya ülkeleri içerisinde ön sıralarda yer almaktadır. İsrafın önüne geçebilmek için her alanda tutumlu olmak gerekir. Gereksinimimiz olan maddeleri, zamanımızı ve gücümüzü tasarruflu kullanmak zorundayız,

Ülkemize olan sevgimizi, bu şekilde davranarak gösterebiliriz.

4. Nükleer, Biyolojik ve Kimyasal Silahlar ile Mayınların Kullanımı :

Kısaca, kitle imha silahları (KİS) olarak bilinen nükleer, biyolojik ve kimyasal (NBC) silahlar, insanlığın geleceği için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
Son yıllarda özellikle Orta Doğu ülkelerinin bir kısmında giderek artan bir silahlanma yarışı gözlenmektedir. Endişe verici en önemli gelişmeler, çok sayıda insanın birden ölümünü ve stratejik tesislerin yok olmasını hedefleyen nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlar alanında olmaktadır. Bu silahların fırlatılmalarını sağlayan füzelerin 600-1000 km arasındaki uzaklıklara kadar etkili olmaları, kullanılmaları halinde insanlığa büyük zararlar verecektir.
Yurdumuzun çevresinde bulunan bazı komşu ülkelerin, söz konusu silahları geliştirme yönündeki çalışmaları, Türkiye ve dünya tarafından yakından ve kaygıyla izlenmektedir. Bu çerçevede ülkemiz ve daha pek çok ülke, bu silahların yapılmasının, kullanılmasının ve yayılmasının önlenmesine ilişkin uluslar arası anlaşmalara üye olmuştur. Ancak bu silahların yapımı, yayılması, kullanılması ve denenmesi çeşitli antlaşmalarla yasaklanmasına rağmen, bazı ülkelerin bu silahlarla ilgili gizli çalışmaları olduğu belirtilmektedir. Bu durumda nükleer silahlar insanlığın geleceğini tehdit etmeye devam etmektedir. İnsanlık için bir felaket oluşturan bu silahların yapılması ve kullanılması mutlaka engellenmelidir. Bu konuda, Dünya devletlerine önemli görevler düşmektedir.
5. Başlıca Bulaşıcı Hastalıklar:
Her hastalık önemlidir. Ancak sık görülen ve birçok kişinin ölümüne veya sakat kalmasına yol açan hastalıkların toplum açısından ayrı önemi vardır. Böyle hastalıklara önemli hastalıklar denir. Bulaşıcı hastalıklar da tarih boyunca önemli hastalıkların başında gelmiştir, Günümüzde de bazı bulaşıcı hastalıklar hala önemini korumaktadır. Her yıl binlerce kişi bu hastalıklara yakalanmakta ve yaşamını yitirmektedir.
Kızamık, kızamıkçık, kabakulak, suçiçeği, boğmaca gibi hastalıklar Özellikle çocuklar için büyük önem taşımaktadır. Tifo, dizanteri, kolera, bulaşıcı sarılık (hepatit), AİDS, trahom, sıtma ve kuduz gibi hastalıklar da insanların ölümüne neden olabilen önemli bulaşıcı hastalıklardır. Bu hastalıklar hasta kişiyle doğrudan temas yoluyla bulaşabildiği gibi, su, besin, kan ve havayla da bulaşabilir. Ayrıca bazı sineklerin sokması, bazı hasta hayvanların ısırması ve tırmalaması yoluyla da bulaşması mümkündür.
Bunlardan; özellikle çocuklar için önemli olan hastalıklar, hasta kişinin öksürük ve hapşırmasıyla çevreye yaydığı mikroplar aracılığıyla bulaşır. Tifo, dizanteri, kolera, bulaşıcı sarılık ve AİDS gibi hastalıklar ise daha çok su, besin ve kan yoluyla bulaşan hastalıklardır. Sıtma (sivrisinekle) ve trahom (karasinekle) sineklerin sokması, kuduz da hasta hayvanların (köpek, kedi gibi) ısırması ile bulaşır.
Çağımızda insanlığı tehdit eden en önemli hastalıklardan biri de AİDS’tir. Bu hastalık vücudun başka hastalıklara karşı direncini azaltarak ölüme yol açar. Etkeni bir virüstür. Hem kan yoluyla hem de cinsel ilişki ile bulaşan bu hastalığın henüz tedavisi ve aşısı yoktur. AİDS hastalığına yakalanma riskinin en çok olduğu gruplar; güvenli cinsel ilişkisi olmayanlar, kan ürünleri kullanması gerekenler, uyuşturucu bağımlıları ve sağlık personelidir. Bu hastalıktan korunmak için; kan ürünleri kullanması gerekenler, mutlaka gerekli tahlilleri yapılmış kan ürünlerini tercih etmelidirler. Ayrıca kullanılan birtakım aletlerin (cerrahi, diş fırçası, manikür aletleri vb.) sterilize edilerek kullanılması gerekmektedir. Bunun yanında sağlıklı cinsel ilişki kurallarına uyulmalıdır.
Çağımızda henüz tedavisi olmayan bir diğer önemli bulaşıcı hastalık da HEPATİT B (sarılık)’dir. Bu hastalık da kan yoluyla ve cinsel ilişki ile bulaşmaktadır. Bu hastalığa yakalananlarda, karaciğer yetmezliği ve karaciğer kanseri oluşma ihtimali yüksektir.
Hepatit B’den korunmak için aşı yaptırmalı, test edilmemiş kan kullanılmamalı, tıbbi aletler sterilize edilerek kullanılmalıdır. Ayrıca bir defa kullanılan enjektörler atılmalı, güvenli cinsel ilişki ve tek eşlilik kurallarına uyulmalıdır.
6. Eğitimsiz Nüfus ve İşsizlik :
Eğitim, insanların en temel hakkıdır. Ülkelerin gelişmişlik düzeyi ile eğitim sistemleri arasında çok sıkı bir bağ vardır. Ancak dünya ülkeleri arasında okuryazar oranı konusunda çok büyük ayrılıklar vardır. Gelişmiş ülkelerde okuryazar oranı %95′i aşarken pek çok ülkede bu oran oldukça düşüktür. Okuryazar olmayanların oranı özellikle Afrika ülkelerinde fazladır. Bu ülkelerde okuryazar olmayanlar, nüfusun %60′ından daha fazlasını oluşturuyor. Okuryazar oranının düşük olduğu ülkeler; dünyada nüfus artışının en yoğun olduğu ülkelerdir. İllimi karşılık yoksulluk nedeniyle bu ülkelerin eğitime ayırabildiği ödenek oldukça azdır. Oysa zengin ülkeler, eğitim için çok büyük harcamalar yapmaktadır. Örneğin, Fransa’da milli eğitimin bütçesi, devletin en önemli harcaması haline gelmiştir.
Yoksul ülkelerde, temel bilgilerin verilmesinde bazı sorunlarla karşılaşılmaktadır. Eğitimin dershane yerine açık havada yapılması, öğretmenlerin yeterince eğitilememiş ve sınıfların kalabalık olması (80-100 kişi), okul araç ve gereçlerinin yetersizliği vb. bu sorunlara örnektir. Bu ülkelerde çok sayıda çocuk ilköğretime devam edememekte veya hiç okula gidememektedir. Çünkü bu çocukların büyük çoğunluğunu yoksul ve eğitimsiz ailelerin çocukları oluşturmaktadır. Bu nedenle, ailelerine maddi katkıda bulunmak amacıyla küçük yaşta çalışmak zorunda kalan bu çocukların zamanla kötü alışkanlıklar kazanmaları kaçınılmaz olmaktadır.
Gelişmemiş ülkelerde kız çocukları ile erkek çocukları arasında, okula gitme ve eğitilme konusunda oldukça belirgin bir eşitsizlik vardır. Çünkü bu ülkelerde, kız çocuklarını daha çok aile çevresi içerisinde tutmaya yönelik bir anlayış hakimdir. Bu durum kadınların ekonomik, sosyal ve siyasal hayatın dışında kalmasına neden olmaktadır. Bu eşitsizliğe küçük oranda da olsa sanayileşmiş ülkelerde de rastlanmak mümkündür. Oysa ki bir ülkenin eğitilmiş kadın nüfusu, ne kadar çok olursa o ülkenin sosyal durumu da o kadar yüksek olur. Çünkü eğitilmiş kadın, çocuğunu da iyi eğiten kadındır. Böylece toplumun sosyal, ekonomik ve kültürel yönlerden düzeyini yükseltmiş olmaktadır.
Son yıllarda yoksul ülkelerde cehalete karşı büyük bir savaş açılmıştır. 196O’lı yıllardan itibaren pek çok ülke, bu konuya öncelik vermeye başlamıştır. Okul çağındaki çocukları eğitebilmek için çok büyük harcamalar yapılmaktadır. Okuryazar olmayan yetişkinler için de bu konuda büyük gayretler sarf edilmekte ve olumlu sonuçlar alınmaktadır. Buna rağmen dünyada okuma yazma bilmeyenlerin sayısı oldukça yüksektir. Bu konuda ciddi çalışmaların yapılması gerekmektedir
Ülkemizde de devletimizin, her vatandaşın okuryazar olması konusunda büyük gayretleri vardır. Bu amaçla en küçük yerleşim birimine kadar eğitim hizmetlerini götürmeye çalışmaktadır. Bunun mümkün olmadığı yerlerde taşımalı sistemle çocuklarını eğitmektedir. Ayrıca yatılı bölge okulları açmakta ve daha pek çok proje ile çocuklarına bu hizmeti sağlamaya çalışmaktadır
Devletimiz, eğitim hizmetlerini yalnızca okul çağında olan çocuklarına değil, ayrıca yetişkinlere de götürmeye çalışmaktadır. Bu hizmetiyle okuma yazma bilmeyenler için açtığı kurslarla vatandaşlarına okuryazar duruma getirdiği gibi, onlara beceri kursları ile meslek de kazandırmaktadır. Etkin bir temel eğitim, ekonomik kalkınmanın da temel öğesidir. Çünkü eğitim, ekonomik büyümenin ve işsizliği önlemenin de ön koşuludur. Eğitim; çocuklara, gençlere, hatta yetişkinlere temel beceriler kazandırır. Onların topluma etkin bir biçimde katılmalarını sağlar. Bu durum ekonomik gelişmeyi hızlandırır. Toplumsal ilişkileri geliştirir. Bunun böyle olmaması halinde toplumda bunalımlar olur, yoksulluk ve işsizlik başlar
İşsiz insan, çalışabilir durumda olduğu halde işten yoksun olan ve karşılığında para kazanacağı bir iş arayan kimsedir. Günümüzde işsizlik, ekonomik özelliklerine bağlı olarak gelişmiş ülkelerin bile sorunu olmaktadır. Bu sorun gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkelerde hızlı nüfus artışına paralel olarak kendini daha çok belli eder
Ülkemizde de bir yandan hızlı nüfus artışı, öte yandan tarım topraklarının daha çok insan tarafından bölüşülmek zorunda kalınması, kırdan kente göç hareketleri ile işsizlik sorunu yaşanmaktadır


Cevap: Doğal Kaynaklarımızın Tükenmesi İle İlgili Kompozisyon

Misafir Üye
Teşekkürler çok yardımcı oldun💜💜

Konuya Bir Cevap Yazın

İlgili Diğer Konular
  • 8 Kayıtlı Üye
  • 25178 Konu
  • 61 Cevap
  • Son Üye: Zerda