admin

Kurban bayramı ile ilgili hikayeler

Bu konu admin tarafından 3 yıl önce açıldı ve Henüz Cevap Yok.
admin
admin
ADMINISTRATOR
Üyelik Zamanı: 3 yıl önce
Konu Sayısı: 12501
Yanıt Sayısı: 0
22 Mayıs 2021, 2:49

Kurban bayramı ile ilgili hikayeler

Ahiret Yolcusu
Kurban bayramıyla ilgili hikayeler

Kurban Bayramı Ve Kücük İnek

Ahmet, anneciğim Emre bize gelecek. Bu gece bizde kalacak dedi. Emrenin sevdiğini bildiğim türden bir
kaç çeşit yemek yaptım.Görüşmeyelibayağı bir boy atmış, kocaman delikanlı olmuştu.Biraz oturup hal hatır
sordktan sonra yemeğe geçtik.Emre, özene bezene hazırladığım yemeklere el sürmeyince,belli etmemeye çalış-
samda bozuldum.Emre, Teyzeciğim et var ya ondan yemiyorum dedi.Bu söz beni daha da şaşırtmıştı.Çünki e-
te olan düşkünlüğünü iyi biliyordum.Emre, bu davranışının altında bir şey aramamdan rahatsızlık duyarak,
anlatayım teyzeciğim dedi.
İlk öğretim beşinci sınıfa gidiyordum o zamanlar.Biliyorsunuz Ayşe ablamda benden iki yaş büyük.İkimiz
de çok başarılı sayılmayız, fakat hiç olmazsa liseyi bitirelim diye gayret ediyoruz.Bir işe girebilmek için
bunun şart olduğuna inanıyoruz.Büyük hayallerimiz yok.Daha kötü günler gelmesin diyip halimize şükredenler-
deniz.
Depremden önce babam, inşaat kalfasıydı.Kimseye muhtaç değildik.Hatta babam yaptığı,kooperatif evlerinden
bir de daireye girmişti.Altı, yedi aya kalmaz, evimize taşınırız diye hayaller kuruyorduk.Kaba inşaatı çoktan
bitmiş,evin şekli ortaya çıkmıştı.Ben odamın duvarına asacağım süsler yaptım.Annem dantel masa örtüleri…
Kaç kere bakmaya gitmiş,hayalimizde aldığımız eşyaların yerini kaç kere değiştirip durmuştuk.
Derken 17 Ağustus’ta korkunç bir sallantıyla uyandık.Çok şükür ne bizde ne de yakın çevremizde bir şey
yoktu.Boş arsaya tüm mahalle toplandık.Biraz korku kalmıştı yüreğimizde ama güle oynaya sabahladık.Elekti-
riklerin gelmesi ile radyo ve televizyonlardaki korkunç gerçek, yüreklerimize çığ gibi düştü.Tüm ülkem gi-
bi bu korkunç felaketin getirdiği yıkım ve kıyımla, harap olduk.Naklenizlediğimiz kurtarma çalışmalarında
yaralılarla yaralandık,ölenlerle defalarca öldük.Elimizden gelen bir şey yoktu.Devlet baba, harıl harıl
yaraları sarmaya çalışıyordu.

Bizim evimiz yıkılmadı. Kimseye de bir zarar gelmedi.Farklı yaralandığımızın farkına,yaralarımız derin-
leştikçe vardık.Depremle birlikte inşaatlar durmuş,babam işsiz kalmıştı.Ekonomik krizle de ikiye katlandı
yokluklarımız.Televizyonlarda gördüğüm kadarıyla,bazı insanlar hiç etkilenmemişti.Bar ve pavyonlarda zil zurna
sarhoş oluncaya kadar içiyor, milyarlarca lira harcıyorlardı.
Biz ev kirası elektirik, su ne kadar kısmaya, azaltmaya çalışsak olmuyor babamın arada bir bulduğu, tadilat
işlerinden kazandığı evi geçindirmeye yetmiyordu.Devir hesap devri diyip,telefonu kapattırdık.Ampullei daha
küçük taktık. Annem bir evde 120milyona iş bulmuştu.Babamın da eline yaklaşık o kadar geçiyordu.Fakat kasım
ayından sonra babam bir tek işe gidemedi.Kış boyunca hiç iş çıkmadı.Ümitlenerek gidiyor, üzülerek geri dönü-
yordu. Çoluk çocuğum gözümün önünde aç açık kalıyor, elimden bir şey gelmiyor, keşke ölsem gibi kötü kötü
laflar edip duruyordu.İş için çalmadığı kapı kalmamıştı.

Ramazan bayramına bir kaç gün kalmıştı. Şubat ayının bir Pazartesi günü babam, eve sevinçle geldi.Bir
iş bulmuştu.Üstelik siğortalı.Evraklarını tamamla gel demişler.Sevinçle haber verip uçar gibi çıktı. Bu gün
yetiştirmeliyim diyordu.
Bir kaç saat sonra karşı komşumuz telaşlaiçeri girdi.Yüzünde ürküten bir ifade vardı.Korkmayın ama baba-
nız küçük bir kaza geçirmiş dedi.Hastaneye gittiğimde babamın yüzü sap sarıydı. Kol ve bacağı alçıya alınmıştı.
Kırmızı işikta suratle gelen bir araç çarpmıştı.Biz sağ oluşuna dua ederken babam, gözlerinden akan yaştan
utanıyor gizlemeye çalışarak,neden ölmedim, yükünüzü artırdım diyordu.
Bir müddet sonra babam eve çıktı.Sobamız yanmıyor evimiz soğuktu.Babamın dişlerinin birbirini dövüşünü
üzülerek seyrediyordum.Bir kaç komşu belediyeye telefon ederek bize kömür istemişler.Yok denilmiş.Önceden
kayıt olmak gerekirmiş.Okulda da yardım dağıtılıyordu.Anneme ben de isteyeyim mi diye sordum.Annem,sakın ha
oğlum! Durumumuz belli verirlerse kabul ederiz sakın kimseden bir şey istemeyin dedi.Başka zaman ben de gurur
meselesi ederdim.Ama şimdi çok farklıydı.Yakıp etrafında toplanacağımız sobaya ihtiyacımız vardı.Babam buz gibi
evde nasıl hasta yatardı.

Şekersiz, şeker bayramımız gelip te geşmişti bile.Şekere olan düşkünlüğüme ramen, pek üzülmedim.Böyle
küçük şeylerin üstesinden gelmeliydik.Üstelik ben erkektim.İşte tüm zorluklara ramen hava biraz daha ısınmış,
babamın kolundaki, alçı alınmıştı. Bacağı hala alçıdaydı. İşte kurban bayramı da gelmişti.İçimden oniki daire
var bizim apartmanda, bir çoğu da kurban kesecek.Nasılsa bizede verirler. Annem sevdiğim et yemeklerinden
pişirir diyordum.Ben pencerden seyrederken, karşıdaki boş arsada, kurbanlar kesildi, yüzüldü, leğenler dolusu
evlere taşındı.Her kapı çalışında,kurban payı diye koştum.Her kapı açılışında, evlerde kavrulan etlerin mis
kokuları evimizin içine kadar davetsiz yayıldı.Bir tek pay gelmedi.

Babaannem köyden telefon açmıştı.Komşu evinden konuşurken,sesim ona iyi gitmemişti.Israr ve teleşla sordu
Baban mı kötüleşti? diye. Yok dedim. Bize kurban payı vermediler.
Yaz aylarında babaanneme giderdik.Adına gücük,dediği bir kara ineği,beş altı da tavuğu vardı.Gücük mücük
ama sütü iyi derdi. Sağarken ona türküler söylerdi.Bu sene kısır, inşallah seneye kuzlayacak diye ümit ederdi.
"Deden, ihtiyar nasıl dursun katıksız" derdi. Bir tas ayraniçtimi başka bir şey istemezmiş.
Bayramın üçüncü günüidi.Sabah erkenden kapı çalındı.Babaannemdi! Koşup karşıladık.Ağlayarak sarıldı bizlere.
Kuzularım,kuzularım diyordu.Size çok et getirdim.Evinde ne varsa hemen hepsini kapıp gelmişti.Buz dolabı tıka
basa etle doldurduuk. Ablam acele acele doğradı.Etlerin pişerken çıkardığı cızırtılardan saldığı mis gibi kokular
iki gündür kabaran iştahımı daha da körüklüyordu.Ağzım sulanarak dolanıp durdum ocağın etrafında.Sofra beklemeye
tahammülüm kalmamıştı. Çatalı alıp batırdım .Üfürerek ağzıma alıyordum ki, babamın, babaanneme ah anam ahh!neden
kestin gücük inegi. Agzınız kuruya kaldı diyen sözleri çalındı kulağıma.

Midemin kalkıp, başımın döndüğünü hissettim.Elimdeki çatalı bırakıp koşarak dışarı çıktım.Dedemin katığı,
babaannemin umudu,türküler yakarak sağdığı Gücük benim canım et istedi diye mi kesilmişti? Sofra kurulduğunda
kolumdan çekip ısrarla oturttular.Yine batırdım çatalı isteksiz ve utanarak.Boğazıma bir şeyler tıkanıyordu.
Gözümden yaşlar boşaldı. Ne oldu neyin var diye sordukları telaşlı sorularına dişim çok ağrıyor, dişimmm
diye karşılık verdim.


Cevap: Kurban bayramı ile ilgili hikayeler

Ahiret Yolcusu
Kurban Bayramı ve ‘Güccük İnek’

Ahmet:
“–Anneciğim, Emre bize gelecek. Bu gece bizde kalacak” dedi.
Emre’nin sevdiğini bildiğim türden bir kaç çeşit yemek yaptım. Görüşmeyeli bayağı bir boy atmış, kocaman delikanlı olmuştu. Biraz oturup hal hatır sorduktan sonra yemeğe geçtik. Emre, özene bezene hazırladığım yemeklere el sürmeyince, belli etmemeye çalışsam da bozuldum. Emre:

“–Teyzeciğim et var ya, ondan yemiyorum” dedi.

Bu söz beni daha da şaşırtmıştı. Çünkü ete olan düşkünlüğünü iyi biliyordum. Emre, bu davranışının altında bir şey aramamdan rahatsızlık duyarak,

"-Anlatayım teyzeciğim” dedi.

İlköğretim beşinci sınıfa gidiyordum o zamanlar. Biliyorsunuz Ayşe ablam da benden iki yaş büyük. İkimiz de çok başarılı sayılmayız, fakat hiç olmazsa liseyi bitirelim diye gayret ediyoruz. Bir işe girebilmek için bunun şart olduğuna inanıyoruz. Büyük hayallerimiz yok. Daha kötü günler gelmesin deyip halimize şükredenlerdeniz.

Depremden önce babam, inşaat kalfasıydı. Kimseye muhtaç değildik. Hatta babam yaptığı, kooperatif evlerinden bir de daireye girmişti. “Altı, yedi aya kalmaz, evimize taşınırız” diye hayaller kuruyorduk. Kaba inşaatı çoktan bitmiş, evin şekli ortaya çıkmıştı. Ben odamın duvarına asacağım süsler yaptım. Annem dantel masa örtüleri… Kaç kere bakmaya gitmiş, hayalimizde aldığımız eşyaların yerini kaç kere değiştirip durmuştuk. Derken 17 Ağustos’ta korkunç bir sallantıyla uyandık. Çok şükür ne bizde ne de yakın çevremizde bir şey yoktu. Boş arsaya tüm mahalle toplandık. Biraz korku kalmıştı yüreğimizde ama güle oynaya sabahladık. Elektriklerin gelmesi ile radyo ve televizyonlardaki korkunç gerçek, yüreklerimize çığ gibi düştü. Tüm ülkem gibi bu korkunç felaketin getirdiği yıkım ve kıyımla, harap olduk. Naklen izlediğimiz kurtarma çalışmalarında yaralılarla yaralandık, ölenlerle defalarca öldük. Elimizden gelen bir şey yoktu. Devlet baba, harıl harıl yaraları sarmaya çalışıyordu.

Bizim evimiz yıkılmadı. Kimseye de bir zarar gelmedi. Farklı yaralandığımızın farkına, yaralarımız derinleştikçe vardık. Depremle birlikte inşaatlar durmuş, babam işsiz kalmıştı. Ekonomik krizle de ikiye katlandı yokluklarımız. Televizyonlarda gördüğüm kadarıyla, bazı insanlar hiç etkilenmemişti. Bar ve pavyonlarda zil zurna sarhoş oluncaya kadar içiyor, milyarlarca lira harcıyorlardı.

Biz ev kirası elektrik, su ne kadar kısmaya, azaltmaya çalışsak olmuyor babamın arada bir bulduğu, tadilat işlerinden kazandığı, evi geçindirmeye yetmiyordu. Devir hesap devri deyip, telefonu kapattırdık. Ampulleri daha küçük taktık. Annem bir evde 120 milyona iş bulmuştu. Babamın da eline yaklaşık o kadar geçiyordu. Fakat Kasım ayından sonra babam bir tek işe gidemedi. Kış boyunca hiç iş çıkmadı. Ümitlenerek gidiyor, üzülerek geri dönüyordu. “Çoluk çocuğum gözümün önünde aç açık kalıyor, elimden bir şey gelmiyor, keşke ölsem” gibi kötü kötü laflar edip duruyordu. İş için çalmadığı kapı kalmamıştı.

Ramazan bayramına bir kaç gün kalmıştı. Şubat ayının bir Pazartesi günü babam, eve sevinçle geldi. Bir iş bulmuştu. Üstelik sigortalı. “Evraklarını tamamla gel” demişler. Sevinçle haber verip uçar gibi çıktı. “Bugün yetiştirmeliyim” diyordu.

Bir kaç saat sonra karşı komşumuz telaşla içeri girdi. Yüzünde ürküten bir ifade vardı.

“–Korkmayın ama babanız küçük bir kaza geçirmiş” dedi.

Hastaneye gittiğimde babamın yüzü sapsarıydı. Kol ve bacağı alçıya alınmıştı. Kırmızı ışıkta süratle gelen bir araç çarpmıştı. Biz sağ oluşuna dua ederken babam, gözlerinden akan yaştan utanıyor gizlemeye çalışarak:

“–Neden ölmedim, yükünüzü arttırdım” diyordu.

Bir müddet sonra babam eve çıktı. Sobamız yanmıyordu, evimiz soğuktu. Babamın dişlerinin birbirini dövüşünü üzülerek seyrediyordum. Bir kaç komşu belediyeye telefon ederek bize kömür istemişler. Yok denilmiş. Önceden kayıt olmak gerekirmiş. Okulda da yardım dağıtılıyordu. Anneme:

“–Ben de isteyeyim mi?” diye sordum. Annem:

“–Sakın ha oğlum! Durumumuz belli; verirlerse kabul ederiz, sakın kimseden bir şey istemeyin” dedi.

Başka zaman ben de gurur meselesi ederdim. Ama şimdi çok farklıydı. Yakıp etrafında toplanacağımız sobaya ihtiyacımız vardı. Babam buz gibi evde nasıl hasta yatardı?

‘Şekersiz’ şeker bayramımız gelip de geçmişti bile. Şekere olan düşkünlüğüme rağmen, pek üzülmedim. Böyle küçük şeylerin üstesinden gelmeliydik. Üstelik ben erkektim. İşte tüm zorluklara rağmen hava biraz daha ısınmış, babamın kolundaki, alçı alınmıştı. Bacağı hala alçıdaydı. İşte kurban bayramı da gelmişti. İçimden oniki daire var bizim apartmanda, birçoğu da kurban kesecek. Nasılsa bize de verirler; Annem sevdiğim et yemeklerinden pişirir, diyordum. Ben pencereden seyrederken, karşıdaki boş arsada, kurbanlar kesildi, yüzüldü, leğenler dolusu evlere taşındı. Her kapı çalışında, ‘kurban payı’ diye koştum. Her kapı açılışında, evlerde kavrulan etlerin mis kokuları evimizin içine kadar davetsiz yayıldı. Bir tek pay gelmedi.

Babaannem köyden telefon açmıştı. Komşu evinden konuşurken, sesim ona iyi gitmemişti. Israr ve telaşla sordu: ‘Baban mı kötüleşti?’ diye.
“–Yok” dedim. “Bize kurban payı vermediler.”

Yaz aylarında babaanneme giderdik. Adına ‘Güccük’ dediği bir kara ineği, beş altı da tavuğu vardı. ‘Güccük-müccük ama sütü iyi” derdi. Sağarken ona türküler söylerdi. “Bu sene kısır, inşallah seneye kuzulayacak” diye ümit ederdi.

“–Deden, ihtiyar nasıl dursun katıksız” derdi. Bir tas ayran içti mi başka bir şey istemezmiş.
Bayramın üçüncü günüydü. Sabah erkenden kapı çalındı. Babaannemdi! Koşup karşıladık. Ağlayarak sarıldı bizlere. “Kuzularım, kuzularım” diyordu. Size çok et getirdim. Evinde ne varsa hemen hepsini kapıp gelmişti. Buzdolabını tıka basa etle doldurduk. Ablam acele acele doğradı. Etlerin pişerken çıkardığı cızırtılardan saldığı mis gibi kokular, iki gündür kabaran iştahımı daha da körüklüyordu. Ağzım sulanarak dolanıp durdum ocağın etrafında. Sofra beklemeye tahammülüm kalmamıştı. Çatalı alıp batırdım. Üfürerek ağzıma alıyordum ki, babamın, babaanneme:
“–Ah anam ahh! Neden kestin güccük ineği? Ağzınız kuruya kaldı” diyen sözleri çalındı kulağıma.

Midemin kalkıp, başımın döndüğünü hissettim. Elimdeki çatalı bırakıp koşarak dışarı çıktım. Dedemin katığı, babaannemin umudu, türküler yakarak sağdığı Güccük, benim canım et istedi diye mi kesilmişti? Sofra kurulduğunda kolumdan çekip ısrarla oturttular. Yine batırdım çatalı isteksiz ve utanarak. Boğazıma bir şeyler tıkanıyordu. Gözümden yaşlar boşaldı. Ne oldu neyin var diye sordukları telaşlı sorularına

“–Dişim çok ağrıyor, dişimmm…!” diye karşılık verdim.

Konuya Bir Cevap Yazın

  • 14 Kayıtlı Üye
  • 66282 Konu
  • 160 Cevap
  • Son Üye: aile