admin

Mizah Kavramı Nedir Mizah Kavramı Hakkında Bilgi

Bu konu admin tarafından 3 yıl önce açıldı ve Henüz Cevap Yok.
admin
admin
ADMINISTRATOR
Üyelik Zamanı: 3 yıl önce
Konu Sayısı: 12501
Yanıt Sayısı: 0
22 Mayıs 2021, 2:49

Mizah Kavramı Nedir Mizah Kavramı Hakkında Bilgi

Hayat…
Mizah Kavramı Nedir

Mizah Kavramı Hakkında Bilgi

Komik, eğlendiren, hareket veya ifade, kisinin hosça vakit geçirmesine
katkıda bulunan her sey, gülmeyi olusturan nesne, yapılan mizah
tanımlamalarındandır. Mizah duygusu, hayatın komik ve anlamsız taraflarına iliskin
değerlendirme yetisidir. iyi gelistirilmis bir mizah değerlendirmesi için yaratıcı
ustalığa sahip olunması gereklidir.
Gelisen teknoloji ve yasam sartları, farklı mizah çesitlerinin ortaya
çıkmasına sebep olmustur. Basının gündelik yasamda yerini almasıyla insanlar
yazılı mizahla tanısmıslar. Sözlü mizah ise ikinci plana itilmisti.Yazılı mizahla
taklitçi tipler, gülünç hareketlerle eğlenen topluluklar islevlerini yitirmis, mizahçılar
yazar ve çizer olarak basın yayın organlarında çalısmaya baslamıslardır. Karikatür
basının toplumda yaygınlasmasıyla zaman ve mekâna göre çok farklı tanımlamalar
yapılmıs ve bu tanımlamalar farklı anlayısların farklı sanat kuramlarının kaynağı
olmustur.
Yazılı mizah yasanılan çağ ile paralel olarak gelisim gösterirken
görsel mizah ürünleri ise resim, heykel, karikatür ve grafik sanatları içine
alarak aynı doğrultuda yasanılan çağın aynası olmuslardır.

Mizahın Tanımı
“Mizahın uzun ve üstünde çok tartısılmıs bir tarihi vardır. Aristotales,
Platon, Darwin, Descartes, Kant, Hobbes, Freud ve Twain gibi büyük
düsünürler, mizahı açıklamaya çalısmıslardır. Latince de “humere” olan
mizah, nemli anlamına gelmektedir. Đsim hali “umor”, nemli ya da sıvı
anlamındadır. Bu iki kelime, akıcı ve ıslaklık anlamında olan Yunancada
hygros kelimesinden türemistir” (Cavanaugh, 2002: 14).
Ana Britannica’da mizah, dilimize Arapçadan girmis bir
sözcüktür ve olayların gülünç, alısılmadık, çeliskili yönlerini
yansıtarak insanı söz konusu olaylar üzerinde düsündürme,
eğlendirme, yada güldürme sanatı olarak aktarılmaktadır. Türkçe karsılığı
ise güldürüdür. “Bir kısım arastırmacılar ise mizahın tanımında esdeğer
fikirde olmamalarına rağmen, gerçekte mizahın tanımlanmasının mümkün
olabileceğinde birlesmektedirler” (Khramtsova, 1996: 7). Buradan mizahın
tanımlanması ve ölçülmesi zor bir kavram olduğu sonucu
çıkarılabilmektedir. Modern psikologlar, mizahı çesitli sekillerde
tanımlamıslardır.
Adams’a göre; komik veya eğlendiren hareket veya ifade, kisinin
hosça vakit geçirmesine katkıda bulunan her sey, gülmeyi olusturan nesne,
yapılan mizah tanımlamalarındandır. Çoğu insana mizahın ne olduğu
sorulduğunda, muhtemelen kendilerini güldüren bir sey olarak anlatırlar.
Mizah, genel olarak komik bir dürtüyle baslayan, gülümseme veya gülme
gibi bir tavırla biten, genelde hosnutluk veren bir deneyim olarak
görülmektedir (Susa, 2002: 45). Ayrıca mizah, “Eğlendirmek, güldürmek
ve birine bir davranısı kırmadan takılmak amacını güden ince alay” olarak
tanımlanarak, kökeninde eğlence ve hosgörünün yer aldığı seklinde de tarif edilebilinir.” Hemen hemen bütün toplumlarda mizah bu iki unsur sayesinde
sekil kazanabilmis ve temel gelisimini sürdürebilmistir.
Toplumların geçmisten getirerek biriktirdikleri, gelenek ve
görenekler, yasam tarzları, tarihleri ile manevi değerleri arasında mizah da
vardır ve önemli bir yere sahiptir. Türk toplumu için, Karagözle Hacivat,
Nasrettin Hoca gibi mizah ustaları ve mizah oyunları, yüzyıllardır değerini
korumaya devam etmektedir. Bugüne kadar pek çok düsünür, mizahın ne
olduğu konusunda açıklamalarda bulunmaya çalısmıslar, ancak kesin bir
anlasmaya varamamıslardır. Aziz Nesin’e göre mizah, toplumlara, sınıflara,
uluslara hatta kisilere göre ayrılıklar gösteren bir kavramdır. Bu durum
mizahın pek çok tanımının yapılmasını haklı çıkarmaktadır. Çünkü herkes
kendi anlayacağı mizahı tanımlamaktadır. Bilim adamları, filozoflar yada
mizahçılar kafa karıstırıcı yönüne dikkat çekseler de mizah, beğeniyi ve
sorun çözmenin vereceği hazzı insanlara vermektedir. “Binlerce yıldır
mizah insan hayatının önemli bir parçası olmustur. Bu önemini geçmiste
koruduğu kadar gelecekte de koruyacağı düsünülmektedir” (Fry, 1987: 70).
Mizah, hayatın komik ve anlamsız taraflarına iliskin değerlendirme
yetisidir. Mizah, noksanlıklarda ve zayıflıklarda dahi gülmenin olusmasını
sağlayabilir. Đyi gelistirilmis bir mizah algısı için yaratıcı ustalığa sahip
olunması gereklidir. Bazen karsıdaki kisinin eksik yönü anlatılmak
istendiğinde de mizaha basvurulmaktadır. Burada karsılıklı hosgörünün de
olması gerekmektedir. Bir isçinin isverenine yaptığı espriler, komedyenlerin
siyasetçileri hedef aldığı parodiler ya da karikatürler, karsı tarafın mizah
anlayısına sığınılarak yapılmaktadır.

Mizahın Tarihçesi
Batı kaynaklı görüsler, mizahın fonksiyon ve tipolojisinin M.Ö. 4.
ve 5. yy.da Yunanistan’a kadar uzandığından bahsetmektedirler. Bu
görüsler eski Yunan’da insan vücudunda dört sıvının olduğunu ve bu sıvının
ya da mizahın insan sağlığını etkilediğini göstermistir. Bu inanıs Ortaçağ ve
Rönesans’a kadar devam etmistir. Sarı sıvı, siyah sıvı, kan ve balgam. Bu
dört sıvı öfke, melankoli, güven, duyarsızlık ve saygı eğilimlerini
olusturmaktadır. Mizah, toplumsal sevinçlerin dısa vurulus sekli olarak göze
çarpsa da ilk toplu eğlencelerde ve mizah örneklerinde değismeyen bir çatı
gözlenmektedir. (Health, 1998: 3).
Hititlerde Purilli ayinleri, Eski Yunan’da Dionysos senlikleri mizah
içeren eğlencelerdir. Eski toplumlarda iyi ile kötü sürekli çatısma
halindedir. Đyinin sonunda kötüyü yenmesinden dolayı eğlenceler
düzenlenmistir. Kötü güçlerin insanlar üzerindeki bıraktığı yılgınlık ve
korkunun yerini, olumsuz durum ortadan kalkınca mizah almıstır. Mizah,
kötünün taklidini yaparak nese sağlamıstır. Örneğin, kötü olarak sembolize
edilen yılana sarap içirilerek onun sismesi sağlanır ve böylelikle yılanın deliğine girememesi mizahı olustururdu. Đnsanlar bunu dinleyerek
basarılarını eğlenerek kutlarlar, bağımsız ve güvende olduklarını
düsünürlerdi. “Anadolu’da da buna benzer hikâyeler anlatılmıs ve nesilden
nesile aktarılmıstır. Farenin kilerde çok peynir yiyerek sismanlaması ve
deliğine girememesi, ev sahibinin onu yakalaması fıkraya dönüsmüs,
binlerce yıl unutulmamıstır” (Öngören, 1998: 17). Dokümanlarda mizahın
kullanımı mitolojik Yunan kahramanı olan Oedipus ve Theseus’a kadar
gitmektedir. Sadece mizahın kullanımı dokümanlarda değil, günlük yasamın
her anında kullanıldığı belirtilmektedir. Oedipus ve Theseus’un yasadığı
yıllarda, bilmeceler, mizahla beraber diğer insanları ikna etmek için
kullanılırdı. Böylelikle bilgiye ulasma ve onu kavramaya çalısılırdı. “20.
yy.’ ın ortalarına kadar mizah, bilgi verme, ikna etme, öğretme ve basarılı
olmayla ilintilendirilmistir. Ayrıca kisiler arası iletisimde basarılı olmada
etkili olduğu savunulmustur” (Williams, 1997: 54).
Đlk insanın ne zaman güldüğü veya gülümsediği kesin olarak
bilinmemektedir. Arastırmacılar arasında da insanların ne zamandan beri
gülme davranıs biçimini kullandığı konusunda anlasmazlık vardır.
Đnsanoğlu var olduğundan beri çesitli gülme eylemini kullandığını iddia
ederken, bazılarıysa bu davranıs biçiminin dilin gelismesiyle ortaya çıktığını
savunmaktadırlar (Williams, 1997: 53). Darwin’in primat olarak
adlandırdığı ilk insanlar, orangutanlar ve sempanzeler basitçe gülümser
davranıslarda bulunmuslar ve dislerini göstermislerdir. Đlk çağ boyunca,
oyunun, zıtlıkların ve gülmenin örneklerinin gelistirildiğine ve bunun 6,5
milyon yıldan fazla zaman sürdüğüne inanılmıstır. Đlk insanların ne zaman
güldüğü bilinmese de, gülme sebebinin mizah olduğu arastırmacılar
tarafından düsünülmekte ve tartısılmaktadır. (Manning, 2004: 11). Mc
Hovec ise ilk insanların konusmadan önce güldüğünü öne sürmüstür.
Davranısları komik ve kaba olduğundan, çıkardıkları konusmaya benzer
sesler de homurtulu gelmektedir. Đlk insanlar muhtemelen düsmanları veya
çatıstıkları kisilerin farklılık, zayıf yönleri ve çirkinlikleriyle eğlenmisler,
alay ve taklit etmislerdir. Buradan da bu insanların ilk gülüslerinin sözsüz,
mimiklere dayalı ve taklitle olustuğu düsünülmektedir.
Ortaçağ döneminde mizah, kilisenin iznine bağlı olarak
kullanılmıstır. Ortaçağda inanılan bazı tek tanrılı dinler, mizaha karsı
çıkmıs, mizahın istenilen yerde ve sekilde kullanılmaması için yasaklar
koymustur. Ortaçağda mizaha yapılan baskı, tek tanrılı dinlerin savunduğu
dünya görüslerinden kaynaklanmaktadır. Đyi, tek ve sürekli olarak üstün
görülmekte, kötü ise her zaman olumsuz düsünülmektedir. Bu kalıpların
dısına çıkılmamakta, özgür bir düsünce gelisememekte, dolayısıyla bu da
mizaha etki etmekteydi. “Ortaçağda bu kalıplar içinde kalan toplumlar,
kendilerine özgü bir mizah anlayısı gelistirememisler, bunun yerine
kendilerine miras kalan örnekleri benimsemislerdir” (Öngören, 1998: 20).


Cevap: Mizah Kavramı Nedir Mizah Kavramı Hakkında Bilgi

Hayat…
Manning’e göre, Rönesans döneminde iktidar sahipleri; kamburlar, cüceler
ve sekil olarak deforme olmus insanlar tarafından eğlendirilmekteydi.
Günümüzdeki anlamıyla mizah, Rönesans hareketiyle belirmistir. Günlük
hayata uymayan mantık, Rönesans için zengin bir mizahın olusumuna yol
açmıstır. Kilise ve papazlara karsı çok zengin bir mizah anlayısı gelismeye
baslamıstır. Sosyal, ekonomik ve politik yönden çökmüs ve mantık yapısı
günlük yasantıya uymayan Ortaçağ, mizahın gelistiği dönemdir. Bu
devirde,mizah, belirli kitleleri hedef almaya baslamıstır. Mizahçı, soylularla
sosyal değerler için savasırken arkasına halkın desteğini almaktadır. Moliere
ve Cervantes’in eserleri o dönem için bulunmaz bir ortam yaratmaktadır.
Hosgörü çatısı altında politik ve ekonomik mücadeleler de mizahla
verilmektedir. “Basının ortaya çıkarak etkinliğinin artmasıyla, mizah bir güç
haline gelmeye baslamıstır. Böylece, sözlü mizahın yanında yazılı mizah da
etkisini artırmıs, hatta sözlü mizah ikinci plana itilmistir. Özellikle
karikatürler ve mizah hikâyeleri ilgi çekici olmaya baslamıstır” (Öngören,
1998: 20–22).
Mizahın akli bir unsur olduğu ilk olarak 15. yy. da kabul edilmistir.
Ancak nasıl kullanıldığı 16. yy.a doğru arastırılmaya baslanmıstır. 18. yy.
da mizah yapanlar, sanatsal ve edebi metinlerde mizahı kullanmaya
yetenekli kisiler olarak görülmektedir. Böylelikle mizah yavas yavas
günümüzdeki anlamına yaklasmıstır. Bu dönemde mizah, zekâ ve
maskaralığı da içine alan bir terim olarak kullanılmaya baslanır.
“Mizahın iyilestirici gücünün olduğu düsünülmüs, karakteristikleri ve
yapısının anlasılması 20. yy.a doğru olmustur. Mizah böylece 15. yy.dan
farklı bir anlamda kökenini bulmus ve bu anlamıyla yükselmeye
baslamıstır” (Wickberg, 1998: 18). Mizahın tarihte sağlık açısından da
önemli olduğu düsünülmüstür. Mizah, 13. yy.da cerrahi müdahaleler için
anestezi olarak kullanılırken, 16. yy.da depresyon hastalarını tedavi etmek
için tavsiye edilmektedir. Ortaçağda mizahın, sindirime yardımcı olduğu
düsünüldüğünden saray soytarıları soyluları büyük yemek salonlarında,
yemek sırasında eğlendirmektedir (Hefferin, 1996: 42). Mizahın fiziksel
sağlık açısından yararlı olduğu düsüncesi yeni değildir. “Saka, kalbe ilaç
kadar faydalıdır” benzeri atasözleri, Yunanlıların hastaları tedavi etmek için
komedyenleri hasta evlerine göndermeleri, Klein’nin 1999 tarihli mizahın
iyilestirici gücü adlı yazısına göre; Amerikan yerlilerindeki kabile
doktorunun hastaları iyilestirmek için maskaralık yapması bilinen eski
örneklerdendir.
Yeni teknolojiler geliserek toplumsal iliskileri de değistirmeye
baslamıstı ve modern eğlence kültürleri üzerinde belirleyici bir etki
olusturmuslardı. “Đkinci Dünya Savası sıralarında eğlence fırsatları ortaya
çıkaran radyo ve televizyonun eğlence kalıpları üzerindeki etkisi büyük
olmustur. Savas sonrası dönemde ise televizyon baslıca ev eğlencesi olarak radyonun yerini almıstır” (Philips ve Tomlinson, 1992:16). Bunda süphesiz
görüntünün de etkisi büyüktür. Đnsanlar radyoda konusulanları hayal
güçleriyle canlandırırken, televizyon sese görüntüyü de ekleyerek olayları
olduğu gibi vermeye baslamıstır. Kitleler, böylece iletisim araçlarında
yalnızca sesli mizahı değil, görüntüsel mizahı da tanımıslardır.
“Mizahın Türk toplumunda uzun bir geçmisi vardır. Mizah tarihini
dönemlere ayırmada farklı yaklasımlar mevcuttur” (Özcan, 2002: 21). Ferit
Öngören Türk mizahını; Antik Anadolu Mizahı, Selçuki Mizahı, Osmanlı
Mizahı, Cumhuriyet Öncesi Anadolu Mizahı olarak bölümlendirmistir.
Aziz Nesin ise; Eski Türk Mizahı Dönemi, Nasrettin Hoca Dönemi, Đki
Koldan Yürüyen Divan Edebiyatı ve Halk Edebiyatında Mizah, Diyojen ve
Süreği olan mizah gazeteleri Dönemi, Đkinci Mesrutiyet Mizahı Furyası
Dönemi, Son Dönem, olarak ayırmıstır.
Nesin’e göre; Mizahın farklı dönemlere ayrılmasında sosyal, siyasal
ve ekonomik nedenler rol oynamıstır. Mizah hem egemen sınıfların
baskısıyla doğar, hem de kendisinin doğuran egemen sınıfların baskısını
çağırır. Tarihte görülmüstür ki, egemen sınıflar mizahı yapan ve kendini
elestirenleri yok etseler de, sonunda yine mizah kazanmıstır. Đlk çağlardan
bu yana toplumda var olan düzensizlikler, haksızlıklar, kötülüklerle beraber
mizah da görülmüstür.
Toplumsal yasamın değisimiyle beraber mizah anlayısı da
gelismistir. Anadolu’da doğmus ama ünleri tüm dünyaya yayılmıs Noel
Baba, Ezop’un mizah öyküleri nesilden nesile aktarılmıstır (Özcan, 2002:
20). Ezop Anadolulu olduğu halde Batı mizahına kaynaklık etmistir. Ancak
Antik Anadolu döneminde yer alan Ezop, Batı mizahının çekirdeğinde yer
alsa da, bu dönemin ardından gelen Selçuklu mizahında etkisi
görülmemektedir. Ezop ile Nasrettin Hoca arasındaki mizah anlayısı
bakımından bir benzerlik yoktur. Bu durumun temel sebeplerinden biri
Antik Anadolu kültürü çiftlik ve bağcılık kültürüne dayanırken,
Selçuklularda çobanlık yapılmasıydı. Đki dönem insanının farklı yasamları
ve geçimini sağlama sekilleri mizah anlayıslarına da yansımıstır. Bir diğer
etken, Antik Anadolu çevre kültürlerin bir sentezine ulasabildiği
dönemlerde çok parlak bir yükselis göstermis, bunun dısındaki zamanlarda
gerilemistir. Ancak Selçuklu mizahı baska toplumlardan etkilenmeden ve
baskı altında kalmadan kendini gelistirmistir (Öngören, 1998: 43).
Dede Korkut ve Keloğlan masalları, Nasrettin Hoca fıkraları,
Selçuklu döneminin önemli mizah örneklerindendir. Keloğlanın padisahın
kızını istemesinde, Nasrettin Hoca’nın göle maya çalmasında, Karagözle
Hacivat’ın saf ve dürüstlüğü Türk halkının özelliklerini, mizah anlayısını
yansıtmaktadır. Osmanlı mizahı, imparatorluğun matbaa ve basın öncesi
mizah çesitlerini kapsamaktadır. Osmanlı mizahı, durgun ve değismez bir
yapıya sahiptir. Osmanlı kültür değerleri içinde halk edebiyatı ve divan
edebiyatı yer almakta, Karagöz ile Hacivat, Pisekâr ile Kavuklu iki kültürün temsilcisi olarak ortaya çıkmaktadır.(Öngören, 1998: 51–52). Osmanlılar
mizahında Đslam geleneğinin miras bıraktığı gülme etik ve estetiğini
devralmıslardır. Mizah sözlüğünde yer alan kelimelerin neredeyse tamamı
Arapça-Farsça kökenlidir. 19. yüzyıl sonuna doğru mizah basınının ortaya
çıkması farklı anlayısları ve sorunları ortaya çıkarmıstır. 1830’lardan
itibaren matbaanın yaygınlasması, mizahın gelismesini sağlamıstır. Đçlerinde
Nasrettin Hoca’nın fıkralarının da bulunduğu pek çok fıkra ve hikâye
basılmaya baslanılmıstır. Matbaanın gelmesi ve kullanılması, mizahın
gücünü de artırmıstır. Mizah gazeteleri halkın bildiği, sevdiği Nasrettin
Hoca’dan, Ortaoyunu’ndan, Karagöz temsilinden birçok unsur alıp
kullanmıstır. O dönemlerde yeni baslayan modernlesmenin tüm isaretleri
mizah malzemesi olarak kullanılmaktaydı. Buharlı gemiler, fotoğraf
makineleri, tiyatrolar, demiryolları eski ve yeninin çatısmasında yer
almaktaydı. Đkinci gülme unsuru, modernlesme unsurlarının kötü islenmesi
ya da hiç islenmemesidir. Çizilen trenleri atlar geçmekte, bozulan vapurları
kayıklar çekmekteydi (Georgeon, 2000: 90–92).
1870 yılında ilk mizah dergisi Diyojen Đstanbul’da yayınlanmıstır.
Namık Kemal ve Teodor Kasap’ın çıkardıkları bu dergi, büyük yankı
uyandırmıstır.

Konuya Bir Cevap Yazın

  • 14 Kayıtlı Üye
  • 66282 Konu
  • 160 Cevap
  • Son Üye: aile