admin

Selçuklularda Mimari

Bu konu admin tarafından 3 yıl önce açıldı ve Henüz Cevap Yok.
admin
admin
ADMINISTRATOR
Üyelik Zamanı: 3 yıl önce
Konu Sayısı: 12501
Yanıt Sayısı: 0
22 Mayıs 2021, 2:35

Selçuklularda Mimari

Hayat…
Selçuklularda Mimari
Anadolu Selçuklularında Mimari – Selçuklu Mimarisinin Özellikleri – Selçuklu Mimarisinin Çeşitleri

Anadolu Selçuklu mimarisi orta asya ve ön asya mimarilerinden değişik bir şekil gösterir. Bunun sebebi, çeşitli mimarların buraya değişik unsurlar getirmiş olmalarıdır. Selçuklu mimarisinin başlıca özellikleri şunlardır:

1. mimarinin esasını ahşap malzeme meydana getirir. Binalarda genellikle sütun yerine paye vardır; bu şekilde sütun sadece pencere kenarlarında ve kapı hücreleri yanlarında süs olarak kullanılmıştır;

2. kemerler ve kubbeler, kalın dört köşe payeler üzerine oturtulmuştur;

3. bütün güzellik, göze çarpacak ilk yer olarak düşünülen taç kapılarda (portal) toplanmıştır;

4. tuğladan duvarların üstüne taş oymalı veya sırça tuğlalardan kaplamalar yapılmış ve iç duvarlarla kubbeler çini mozaikle kaplanmıştır;

5. kubbeler genellikle sivridir; bazılarında, içeriye hava ve ışık sağlamak için (Türk çadırlarında olduğu gibi) tepede bir delik bırakılmıştır. Buna kubbe feneri denir. Kubbe altına gelen yerde mermerden bir havuz bulunur. Kubbeler, çini ve mozaik kaplı köşe taşları üzerine oturur;

6. tuğladan yapılmış olan Selçuklu minareleri kalındır.

Selçuklular Anadolu’ya geldikleri zaman, Iznik’i merkez yaptılar; Kılıç Arslan’ın oğulları devrinde Konya başşehir oldu. Bugün çoğu hArap durumda Selçuklu mimari eserleri, başta Konya olmak üzere Kayseri, Sivas, Divriği, Amasya, Tokat, Niğde, Aksaray, Erzurum, Antalya, Akşehir ve Karaman gibi önemli Selçuklu merkezlerinde görülür. Anadolu’da daha önce kurulmuş olan beyliklerle (Artuklular, Danişmendliler v.d.) Anadolu Selçuklularının bıraktığı eserler üslûp ve plan bakımından genel olarak şu tiplere ayrılır;

a) kuzey anadolu tipi (Ahlat, Erzurum, Tokat, Sivas, Divriği);
b) orta anadolu tipi (Konya, Niğde, Kayseri);
c) güney anadolu tipi (Adana, Mardin, Diyarbakır v.d. ile Suriye’ye yakın şehirlerde).

Anadolu Selçuklu mimarisi üç grupta incelenir:

1. dini mimari (camiler, medreseler, mezar anıtları);
2. sivil mimari (kısmen medreseler, kervansaraylar, hanlar, saraylar, köşkler, sosyal binalar, evler, yollar, köprüler, hamamlar, kaplıcalar, çeşmeler);
3. askeri mimari (surlar, kaleler, kuleler, tersaneler).

Selçuklu Dini Mimari

Anadolu Selçuklu camilerinin çoğu, çok sütunlu «ulucami» tipindedir. Bu tip camiler dörtgen planlıdır; ilk Arap camileri gibi birkaç sıraya dizilmiş payeler ve sütunlar arasına kemerler ve bunların üzerine konulan kirişlerle düz tavan meydana getirilmiş ve toprak çatı yapılmıştır.

Bazı camiler de kısmen kubbe ye tonozlarla örtülmüştür. Selçuklu devrinin karakteristik camileri, zengin süslemeli ve ahşap olanlarıdır. Bunların en büyüğü ve eski örneklerinden biri olan Beyşehir’deki Eşrefoğlu camii (1296), ince uzun 45 sütunun taşıdığı düz çatılı bir yapıdır. Mihrabı Selçuklu devrinin en güzel mozaik çinileriyle süslüdür. Camide bulunan kalem işi süsleme de ilgi çekicidir. Selçuklu devrinin öteki önemli ahşap camileri, Ankara’da Aslanhane camii (1291), 1272′de yapılan ve 1341′de Karamanlılar devrinde onarılan Afyon Ulucami’i ve Sivrihisar Ulucami’idir (1274).

Selçuklu camilerinin en güzel örneği, 1155′te Sultan Rükneddin Mesud zamanında başlanarak 1220′de Sultan Alâeddin Keykubat zamanında bitirilen ulucami tipindeki Konya Alâeddin camii’dir. Önce mihrap ve önündeki kubbeyle orta kısım yapılmış, sonra sol ve sağ kanatlar eklenmiştir. Caminin önemli özellikleri, içinde eski yapılardan toplanmış çok sayıda antik parçanın, sütun başlıklarının bulunması ve abanoz ağacından 1155′te yapılmış olan muhteşem mimberidir.

Bundan başka Selçuklu devrinin ulucami planlı önemli camileri: Sultan Izzeddin Keykâvus ve Alâeddin Keykubat I zamanlarında emiri ahur (imrahor) olan Zeyneddin Beşere’nin yaptırdığı Niğde Alâeddin camii (1224), Konya’da Sahibata camii (1259) [büyük bir yapı olan cami, bir hankâh ve bir türbeden meydana gelen külliye halindeydi, bugün sadece türbe, hankâh ve caminin portaliyle iki minaresi ayaktadır].

Kayseri’de Hondhatun camii (1238). Divriği Ulucami’i (1228) [camiyle yanında bulunan Turanmelik dârüşşifası taş işçiliği bakımından süsleme sanatının en güzel örnekleridir. Bunların Selçuklu sanatında özel bir yeri vardır], Divriği Kale camii (1180), sade görünüşleri olan IX. yy.a ait Sivas Ulucami’i ile Kayseri Ulucami’i (1140), büyük bir yapı olan Erzurum Ulucami’i (1179), Güney Anadolu’da bu tipin en eski örneği olan Diyarbakır Ulucami’i, derinliğine uzanan mekânıyla değişik bir tip gösteren ve tuğla süslemesi ve kubbesiyle İran’daki XIII.yy. büyük Selçuklu camilerine benzeyen Malatya Ulucami’i (1274), zengin süslemeli portali, mihrabı ve kesme taştan mimarisiyle uyumlu bir görünüşü olan Kızıltepe (Dunaysır) Ulucami’dir.

Medreseler, İslam ilimlerinin okutulduğu öğretim kurumları olan medreselerin, Selçuklu mimarisinde önemli bir yeri vardır. Anadolu Selçuklu medreseleri, avlulu ve kubbeli olmak üzere başlıca iki tip halinde gelişmiştir. Kubbeli medreselerin, avlulu medreselerden farkı, ortadaki avluda bir havuzun bulunması ve bu kısmın üzerinin bir kubbeyle örtülü olmasıdır. Bazı avlulu medreseler de tek katlıdır. Avlulu medreselerin en büyüğü Erzurum’daki Çifteminareli medrese’dir (1253).

Bundan başka önemli avlulu medreseler Sivas’ta Gökmedrese (1271), Buruciye medresesi (1270) ve Çifteminareli medrese (1270), Konya’da Sırçalımedrese (1243), Kayseri’de Horidhatun medresesi (1237-1238) ve Sahibiye medresesi’dit (1267). Kubbeli medreselerin en eskileri, Danişmendlilerden Nizameddin Yağıbasan tarafından Tokat ve Niksar’da yaptırılmış olan Yağıbasan medreseleri’dir (1167).

Tokat’taki medrese, halk arasında Çukurmedrese olarak bilinir. Diğer önemli kubbeli medreseler: Konya’da Karatay medresesi (1251), Inceminareli medrese (1258), Kırşehir’de Cacabey medresesi (1271), Afyon’da Çay medresesi’dır (1258). Bütün bu medreseler devrin karakteristik özelliği olan zengin taş işçiliği yanında, çini süslemeleriyle de ilgi çekicidir.

Mezar anıtları. Anadolu Selçuklu mezar anıtları da genel olarak iki tiptir: türbeler ve kümbetler. Türbeler cami ve medreselere bitişik veya aynı bina içinde, üzeri kubbeli bir oda şeklindedir. Anadolu Selçuklularının karakteristik mezar tipi olan kümbetler, orta asya Türk çadır sanatının mimariye uygulanışıdır.

Büyük Selçuklularda kümbetler genellikle silindirik şekilde yapılmıştır. Anadolu Selçuklu kümbetlerindeyse sekizgen veya çok köşeli olan gövde dört köşe kaide üzerinde yükselir; kümbetlerin yapımında Büyük Selçuklular tuğla, Anadolu Selçukluları kesme taş kullanmışlardır. Yapıların dış yüzleri Selçuklu taş işçiliğinin örneği olan çeşitli kabartmalarla süslenmiştir. Kümbetler iki katlıdır ve içten kubbe, dıştan kaidenin şekline göre piramit veya konik çatı ile örtülüdür. Zeminden küçük bir merdivenle inilen mahzen, asıl mezarın olduğu mumyalık kısmıdır: zemin katında sembolik olarak lahit bulunur. Bu kısımdan bir merdivenle içinde mihrap bulunan üst kata (mescit kısmı) çıkılır.

Anadolu’nun birçok yerinde, özellikle önemli Selçuklu merkezlerinde görülen Selçuklu türbelerinin başlıcaları şunlardır: Anadolu’nun en eski kümbetlerinden biri olan Erzurum’da Emirsaltuk kümbeti (XII. yy.), Divriği’de Sittemelik türbesi (1196), Tercan’da Mamahatun türbesi (XIII.yy.), Kırşehir’de Melikgazi türbesi (XIII. yy. ortası), Kayseri’de Dönerkümbet (1275) ve Sırçalıkümbet (1350), Ahlat’ta Ulukümbet (XIII. yy. sonu), Çiftekümbetler (XIII.yy. sonu) ve Emirbayındır kümbeti (XV. yy. sonu), Niğde’de Hüdavendhatun türbesi (1312), Sivas’ta Güdükminare (1347), Amasya’da Turumtay türbesi (1278), Tokat’ta Alitusi türbesi (1252).

Selçuklu Sivil Mimarisi

Kervansaraylar. Anadolu Selçuklu mimarisinin en gösterişli eserleridir. Doğudan batıya ve kuzeyden güneye giden büyük ticaret yolları üzerinde yapılmıştır. Bu anıtsal eserler, daha çok ticaretin büyük gelişme gösterdiği XIII. yy.a (özellikle Gıyaseddin Keyhüsrev I, izzettin Keykâvus ve Alâeddin Keykubat devirleri) aittir. Sultan hanı veya sadece han adı da verilen bu yapılar tip bakımından genel olarak üç grupta toplanabilir:

1. avlulu (yazlık);
2. kapalı (kışlık);
3. her ikisinin karışımı olan karma tip.

Büyük ve önemli hanlar, karma tipte yapılmış olanlardır. Kervansaraylar esas olarak arka arkaya biri kare, öteki dikdörtgen planlı iki yapı blokundan meydana gelir, ön blokta revaklarla çevrili bir avlu, revaklar arkasında odalar, avlunun ortasında kemerler üzerine oturan yüksek bir köşkmescit vardır. Kare planlı olan köşkmescitin alt kısmı, kervanların kolayca geçebilmesi için dört kemerle açık bir tonoz şeklinde yapılmıştır.

Kapalı ve ahır vazifesi gören arka blok tonozla örtülüdür. Sadece orta kısmı ışık girmesi için yüksek kubbe şeklinde yapılmıştır. Bu kısmın portali de yapının esas portali gibi çok süslüdür. Bugün çoğu harabe halinde bulunan Selçuklu kervansaraylarının bazı önemli örnekleri: AntalyaKorkuteli yolu üzerinde Evdirhan (1210-1219), Kayseri-Sivas yolu üzerinde Sultanhan (1229), KonyaAksaray yolu üzerinde Sultanhan (1229), Antalya-Alanya arasında Alarahan (1231), Konya-Alanya arasında Şerefzâhan (1236-1246), AnkaraKonya arasında Zazadinhan (1236) Antalya-Afyon arasında Kırkgözhan (1236-1246), Susuzhan (XIII.yy.), Aksaray-Kayseri yolu üzerinde öresinhan (1278), Konya-Afyon arasında Çayhan (1278) v.d.

Selçuklu Sarayları ve Köşkleri

Bugüne kadar sağlam olarak kalmış hiç bir örneği olmayan Selçuklu sarayları daha çok köşk şeklinde küçük binalardı. Yazılı kaynaklardan öğrenildiğine göre, Selçukluların bütün büyük şehirlerinde birer saray vardı. En eski Selçuklu saraylarından biri K,onya’daki Alâeddin köşkü de denilen Kılıçaslan 11 sarayı’dır. Bu sarayın birçok köşkten meydana gelmiş bir topluluk olduğu bilinir; bugün yalnızca kalıntısı vardır.

Son yıllarda yapılan araştırmalarda Alâeddin Keykubat I tarafından yaptırılmış olan Kayseri çevresindeki Kubâdiye sarayı ile Beyşehir gölü kenarındaki Kubadâbâd sarayının yerleri tespit edildi ve kazılar yapıldı. Araştırmalarda, Kubadâbâd sarayının sekiz köşeli, haç ve dikdörtgen şeklinde firuze kahverengi, lâcivert, beyaz, yeşil ve siyah renkte zengin çinilerle kapiı olduğu anlaşıldı. Bu çinilerde bitki ve hayvan motiflerinin yanında kadın ve erkek figürleri de işlenmiştir. Sarayda ayrıca alçı ve renkli cam gibi süsleme malzemesi de geniş ölçüde kullanılmıştır. Anadolu Selçuklu devrinden kalan öteki iki saray da Kayseri çevresinde Erkilet’te Hızırilyas köşkü (1241) ile Haydarbey köşkü’dür (1252).

Dârüşşifalar. Devrin ilgi çekici mimari eserleri arasında sayılan bu yapılar, planları bakımından medreselerle büyük benzerlik gösterir. Taş süslemeleri bakımından da özellikle portalde olduğu gibi devrin karakteristik özellikleri vardır. Dârüşşifalar tek bir bina halinde veya bir yapı topluluğunun bölümü olarak yapılmıştır. Selçuklu devri dârüşşifalarının başlıcaları: Kayseri’de Çiftemedrese, Sivas’ta Keykâvus şifahanesi, Tokat’ta Gökmedrese, Divriği’de Turanmelik dârüşşif ası, Amasya dârüşşifası’dır.

3. Askeri Mimari:

Kaleler. Anadolu Selçuklularında askeri mimari, dini ve sivil mimari yanında ikinci derecede kaldı. Ancak Ortaçağın bütün önemli şehirlerinde olduğu gibi, Selçuklu şehirleri de, herhangi bir saldırıya karşı koyabilmek amacıyla surlarla çevrildi.

Selçuklular Anadolu’da ele geçirdikleri şehirlerde Bizans veya Roma devrine ait olan kale veya surları onardılar; ayrıca birçok şehirde de surlar yaptılar, önlerinde su dolu bir hendek bulunan ve ok atmak için mazgal delikleriyle bir de seğirdim yolu olan bu surlar, kare veya dikdörtgen (bazen çok köşeli) kulelerle takviye edilirdi. Şehri kuşatan dış surların içinde ayrıca kulelerle takviye edilmiş bir iç kale bulunurdu.

Burada evler, cami, kuyular, sarnıç ve erzak depoları vardı. Şehirlerin en yüksek tepelerinde yapılmış olan bu kalelerin en önemlileri Konya, Tokat, Amasya, Karaman, Ankara, Kayseri, Kütahya, Zile ve Divriği kaleleri’dir.

Konuya Bir Cevap Yazın

  • 14 Kayıtlı Üye
  • 66282 Konu
  • 160 Cevap
  • Son Üye: aile