admin

Derin Bir Milli Mutabakat Metni | İstiklal Marşı

Bu konu admin tarafından 3 yıl önce açıldı ve Henüz Cevap Yok.
admin
admin
ADMINISTRATOR
Üyelik Zamanı: 3 yıl önce
Konu Sayısı: 12501
Yanıt Sayısı: 0
22 Mayıs 2021, 2:22

Derin Bir Milli Mutabakat Metni | İstiklal Marşı

NotuiteSane
Derin Bir Milli Mutabakat Metni | İstiklal Marşı

[IMG]http://img93.imageshack.us/img93/8800/istiklal20marsi2vyld3.jpgdolunay

Millî Mücadele sırasında bir “millî marş” yazılması söz konusu olduğunda yarışmaya katılan yüzlerce şiir arasında Mehmet Âkif’in şiiri, kendi farklılığını herkese kabul ettirir.

Mehmet Âkif, esasen Meclis’te etkili olan asker-sivil seçkinlerin ideolojik dairesi içinde sayılmaz. Meclis’te çok sayıda bulunan ulemadan, hocalardan değildir ama, onlardan da ayrı görülmez. Meclis’in çok konuşmayan, hatta neredeyse hiç konuşmayan mebuslarından olan Mehmet Âkif, o sıralar üzerine düşen her şeyi yaptıktan başka, bütün söyleyeceklerini bu şiirle, İstiklâl Marşı ile ifade etmek için beklemiş gibidir.
İlk Türkiye Büyük Millet Meclisi, o sıralar çok az şeyi ittifaka yakın ekseriyetle kabul etmiştir. İstiklâl Marşı, üzerinde ittifak sağlanan bu nadir şeylerdendir. Mehmet Âkif’in şiiri, şiiriyeti yanında söyleyecek şeyleri olan ender marşlardandır. O bir haykırışla başlar. Bu haykırış, iki asırdır savaşa savaşa çekilen ve nihayet dokuz asırlık ana topraklarında varlık mücadelesi veren bir milletin kuşkularını bertaraf etmek ister:

Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak

Mehmet Âkif şiirin devamında, Doğu-Batı, İslam-Batı ya da mücerret (soyut) şekilde Batı’yla asırlardır savaşan bir topluluğun mensubu olarak Türk-Batı mücadelesinin diyalektiğini yapar.

Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl

Mehmet Âkif bu sehl-i mümteni denilebilecek mısrada istiklalin, bağımsızlığın Hakk’a tapmanın tabiî sonucu olduğunu söyler. Esasen, Hakk’dan başkalarına tapanın müstakil olması, hür olması mümkün müdür? Hakka tapan insan insanlığı ve istiklâli hak etmiştir veya müstakil olacak mücadele azmine sahiptir.* Esasen sonraki mısrada belirtildiği gibi, Hakk’a tapan insan ezelden beri hürdür, hür yaşar.

Mehmet Âkif, İstiklâl Marşı’nda bütün mukavemet unsurlarını “iman” kavramı etrafında toplar:

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
…..
…… Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar!

İman sahiplerine Hakk’ın vadettiği günler doğacaktır:

Kimbilir, belki yarın… Belki yarından da yakın.

Bu “millî” marşta dinî vecd ve İslamî terminoloji çok kuvvetli şekilde hissedilir:

Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın..
….
Ruhumun senden İlahî şudur ancak emeli:
Değmesin ma’bedimin göğsüne na-mahrem eli;
Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeli-
Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli.

Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl.

Şair, İstiklâl Marşı’nda “bayrak” gibi “ezan”ı da bağımsızlık sembolü olarak zikretmektedir. Ezana atıfta bulunmakla kalmamakta, bir insanın Müslüman olmasının delili mahiyetinde sayılan, kelimeişehadeti ayrıca zikretmektedir. Mehmet Âkif ezana atıfta bulunmakla, Türkiye’nin dinî-kültürel kimliği konusunda çok etkili bir yaklaşım veya tavır ortaya koymaktadır. Ezanların şehadetlerinin dinin temeli olduğu ve sonsuza kadar yurdun üstünde inlemesi, heyecanla okunması gerektiği belirtilmektedir. Ezanın şehadetlerinden birincisinde (Eşhedü en lâ ilâhe illallah) “Allah’tan başka tanrı olmadığına şahitlik ederim.” denilmekte; ikincisinde ise, “Hz. Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik ederim.” denilmektedir (Eşhedü enne Muhammeden Resulullah). Bir insan bu iki ibareyi söylemekle -yani kelimeişehadet getirmekle- Müslüman olur.
Mehmet Âkif, karşı cepheyi de, Meclis mensuplarının çoğu nazarındaki prestijine aldırmadan açıklıkla çizmekten çekinmez:

Garbın âfakını sarmışsa çelik zırhlı duvar

Mehmet Âkif, burada, Batı’nın o sıralar toplumumuz için en korkulu yüzü olan teknolojiye meydan okur. Garb’ın âfakını saran çelik zırhlı duvar, teknolojiden, hatta kitle hâlinde ölüme yol açan savaş teknolojisinden başka bir şey değildir. Bu üstün teknolojiye sahip olarak bizi yok etmek isteyen Batı, “medeniyyet”, esasen zalim bir varlıktır, âdeta “tek dişi kalmış” korkunç bir canavardır…

1982 Anayasası’nda yer alan hükme göre, değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği belirtilen “İstiklâl Marşı” emperyalizme karşı kimliğimizi Müslüman bir toplum olarak haykıran bir metindir.

Mehmet Âkif, Millî Mücadele’yi yürüten 1. TBMM tarafından oy birliğine yakın ekseriyetle kabul edilen, sonraki dönemlerde yapılan köklü değişikliklere rağmen değiştirilmeyen, bilahare yapılan anayasalarda değiştirilemeyeceği hükme bağlanan İstiklâl Marşı’nda bilinçli olarak bir aidiyet-kimlik formülü ortaya koymaktadır. 1. TBMM’nin kayıt defterinde Burdur Meb’usu Mehmet Âkif “İslam şairi” olarak kayıtlıdır. Onun bu marşı yazmasını en çok isteyen ünlü “Türkçü” ve Türk Ocağı başkanı, o sırada Maarif Vekili olan Hamdullah Suphi’dir. Bu marşı ayakta alkışlayanlar arasında Meclis Reisi Mustafa Kemal Paşa da vardır. Demek ki görüş farklılıklarına ve ne yazacağı bilinmesine rağmen millî marş ısrar edilerek Mehmet Âkif’e yazdırılmış ve metin ortaya çıktıktan sonra muhteva da bilinerek tasvip edilmiştir.
İstiklâl Marşı’nın Cumhuriyet’ten sonra millî marş olarak kalması, köklü değişikliklere rağmen değiştirilmemesi, yüzlerce yıllık bir sembol olan bayrak gibi aidiyet ifade eden muhtevası ile açıklanabilir. Aidiyetimiz değişmedikçe, kimliğimiz sürdükçe, bayrağımız gibi millî marşımız da değişmeyecektir.

Mehmet Âkif, İstiklâl Marşı’ndan önce marş benzeri şiirler yazmıştır. Bunlardan ilki, Balkan Harbi sırasında yazılan “Cenk fiarkısı”dır (1912). Bu şiir,

Yurdunu Allah’a bırak çık yola;
“Cenge” deyip çık ki vatan kurtula.
Böyle müyesser mi gaza her kula?
Haydi levend asker, uğurlar ola.

kıtası ile başlar. Halk şiiri tarzındaki “Cenk fiarkısı” gerçekten halk duyarlığını yansıtan, âdeta askerle konuşan bir şiirdir. Mehmet Âkif daha sonra İstiklâl Marşı’nda ifade edeceği bazı temaları bu şiirde de kullanmıştır.

Yerleri yırtan sel olup taşmalı
*
Düşmana çiğnetme bu toprakları
*
Eş hele bir dağları örten karı:
Ot değil onlar, dedenin saçları!

Diğer şiir, yine Millî Mücadele sırasında yazılan ve Erkân-ı Harbiye Riyaseti tarafından orduya tamim olunan“Ordunun Duası” şiiridir. Bu şiir Ali Rifat Bey tarafından bestelenmiştir.

Ordunun Duası

Yılmam ölümden, Yaradan askerim;
Orduma, “gazi” dedi Peygamberim.
Bir dileğim var, ölürüm isterim:
Yurduma tek düşman ayak basmasın.

kıtasıyla başlar. Her kıta sonunda bir dua şeklinde şu nakarat tekrarlanır:

“Amin!” desin hep birden yiğitler,
“Allahu Ekber!” gökten şehitler.
Amin! Amin! Allahu Ekber

Mehmet Âkif’in, Ankara’da Balıkesir’in işgalinin yıl dönümü dolayısıyla yazdığı kıta da İstiklâl Marşı’ndaki ses ve muhtevayı hatırlatan bir şiir parçasıdır. Bilhassa,

Ey benim her taşı bir ma’bedi iman olan
yurdum,

Seni er geç bana mutlak verecek ma’budum!

mısraları İstiklâl Marşı ile karıştırılabilecek mahiyettedir.

İstiklâl Marşı’nın muhtevası Mehmet Âkif’in zihninde, Balkan Harbi sırasında oluşmaya başlamış, muhtelif metinlerde on yıl boyunca parça parça ifade etmiştir. Bilhassa, Berlin Hatıraları’nın sonunda İstiklal Marşı’nın ilk kelimesini kullanmaya kadar varmıştır:

-Korkma

Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz!

Mehmet Âkif, İstiklâl Marşı’nı yazmayı kabul ettikten sonra zihninde olanı kâğıda geçirmekte fazla zorlanmamış ve güç yazan bir şair olmasına rağmen şiiri kısa zamanda bitirerek teslim etmiştir.

Millî marş olarak kabul edilişinden bu tarafa törenlerde, toplantılarda okunan İstiklâl Marşı’nın sahip olduğu nüfuzu sadece resmî olarak kabul edilmesine, kanunla, anayasa hükmü ile korunmasına bağlamak mümkün değildir. O taşıdığı derin ve yüksek anlamla, bulunduğu köklü atıflarla milletimizin benliğini ifade eden, kendi gücünü, kendi nüfuzunu ve dokunulmazlığını meydana getiren bir şaheserdir.


—>: Derin Bir Milli Mutabakat Metni | İstiklal Marşı

NotuiteSane
Zaferle taçlanmış Milli Mücadele tarihimizin manzum bir destanı olan İstikâl Marşı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulünün 89. yılını saygı, şükran ve gururla hatırlıyoruz.

İstiklâl Marşımız, özlü ifadesi ve derin anlamı ile şanlı tarihimize ışık tutan, milli birliğimizi ve mücadele ruhumuzu güçlendiren, Türk kahramanlığının dizelere dökülmüş bir diriliş abidesi ve tarihi bir vesikasıdır. İstiklâl Marşımız, vatanın ve milletin bekası ve mutluluğu için ölümü göze almış milli kahramanların insanüstü bir mücadele ile Türk milletini ayağa kaldırma stratejisinin zafer tacıdır.

Bugün de, milli bekasına yönelik tehditlere maruz kalan milletimizin, kurtuluş ve başarı için ihtiyacı olan mesajların tamamı, İstiklâl Marşımızın derin anlamında ve kahraman ceddimizin aziz hatıralarında saklıdır. Birlik ve beraberliğimizin, bin yıllık kardeşliğimizin, dirlik ve düzenimizin büyük risklerle karşı karşıya kaldığı günümüzde, İstiklâl Marşımızın yazıldığı yılların ve bu derin mısraların anlamı daha da önem kazanmıştır. İstiklâl Marşımız, milli birliğimizi sağlayan ve tamamlayan bir ata yadigarı olarak, kabul edildiği ilk günden bu yana Anayasamız tarafından güvence altına alınmış, mukaddesatı milletimizin namusuna emanet edilmiştir.

Bu milli emanetin, onu tam bir inanç ve bağlılıkla yüreklerinde taşıyan büyük Türk milleti tarafından sonsuza kadar yaşatılacağına olan inancımız tamdır. Bu vesile ile “yurduna alçakları uğratmamak uğruna göğüslerini siper eden” aziz şehitlerimizi, kahramanlarımızı ve bir fazilet timsali olan vatan şairimizi saygı ile yâd ediyor, en derin minnet ve şükran hislerimizle Cenabı Allahtan rahmet diliyoruz.

Konuya Bir Cevap Yazın

  • 14 Kayıtlı Üye
  • 66282 Konu
  • 160 Cevap
  • Son Üye: aile