admin

soğuk savaş dönemi türk dış politikası

Bu konu admin tarafından 3 yıl önce açıldı ve Henüz Cevap Yok.
admin
admin
ADMINISTRATOR
Üyelik Zamanı: 3 yıl önce
Konu Sayısı: 12501
Yanıt Sayısı: 0
22 Mayıs 2021, 2:25

soğuk savaş dönemi türk dış politikası

Rosalinda

Soğuk Savaş Dönemi Türk Dış Politikası

“20. yüzyılın ilk elli yılı Osmanlı İmparatorluğunun mirasının paylaşılmasının yol açtığı değişikliklerle geçti. 21. yüzyılın ilk elli yılı da Türkiye’nin alacağı doğrultuyla şekillenecektir. Türkiye, Avrupa, Asya ve Afrika’yı içine alan milyonlarca km2’lik bir alanda, dünya siyasetinin merkezi olan bir bölgede söz sahibi bir ülke olduğu için 21. yüzyılın şekillenmesinde kilit rol oynayacaktır.” (1)

20. yüzyılın son yılında dünyanın tek süper gücü olarak kalan ABD’nin eski Başkanı Bill Clinton Türkiye’yi böyle değerlendirmişti.

Türkiye, II. Dünya Savaşı’nın başladığı 1939’dan savaşın başladığı 1945’e kadar geçen süreçte kararlı bir “savaşa katılmama” politikası izledi. Türkiye’nin o dönem yöneticilerinin amacı, Türkiye’yi savaşın yıkımından korumaktı.

Savaşın bitimiyle birlikte önümüze çıkan seçenekler, bizi Batı Bloku ile birlikte hareket etmeye itti. Bu tercihin oluşumu bir anlık bir karar değil, çok boyutlu faktörlerin, etkenlerin oluşturduğu bir süreçti. Türkiye’nin tercihini Batı’dan yana kullanması, Batı tarafından içtenlikle kabule yol açmadı. NATO’nun Avrupalı üyeleri, o dönemde Sovyet tehdidi altında bulunan Türkiye için yeniden savaşı göze almak istemiyorlardı. Aynı zamanda, ABD’nin yaptığı Marshall yardımlardan Türkiye’ye de pay verilmesine istekli değillerdi.

Tüm dünyada olduğu gibi, Ortadoğu’da da etkinliğini yitiren İngiltere, yeniden etkinlik kazanmak için kilit rolü Türkiye’nin üstleneceği, “Ortadoğu Kumandanlığı” projesini ortaya attı. ABD’nin bu öngörüye muhalefet etmesi sebebiyle, söz konusu proje rafa kalktı.

ABD’nin Sovyet Bloku’na karşı Truman Doktrini ile başlattığı “Çevreleme Politikası” sürecinde, askerî ve jeostratejik konumu, Türkiye’ye NATO üyeliğinin kapısını açtı. Kuzey Kore’nin Güney Kore’ye saldırması üzerine başlayan 1950-53 arasındaki Kore Savaşı’na ABD’nin yanında katılan Türkiye, sonuçta bütün şüphelere ve önyargılara karşı NATO üyesi ülkeler arasındaki yerini aldı.

Türkiye’nin Batı Bloku üyesi olmasında, Rusların 1939’da başlayıp, 1946 yılında yazılı talebe dönüştürdükleri 1936’da imzalanan Montrö Sözleşmesiyle belirlenen Boğazlar rejiminin değiştirilmesi istekleri, hızlandırıcı bir rol oynamıştır. Türkiye, NATO’ya ancak üçüncü başvurunun sonucunda, 18 Şubat 1952 tarihinde kabul edilmiştir.

1946’da çok partili hayatı kabul etmesinin ardından 1950’de Demokrat Parti’nin iktidara geldiği Türkiye, bu partinin iktidarda kaldığı 1950-60 yılları arasında, Sovyetler Birliği karşısında yalnız kalmama ve cumhuriyetin kuruluşu ile temel hedef haline gelen çağdaş batı dünyasının bir üyesi olma ilkeleri altında, üç temel hedefe yöneldi:

1-Bölgesinde istikrar ve güvenlik unsuru haline gelmek
2-Ortadoğu’da Arap-İsrail çatışmasında tatminkâr bir çözüme ulaşılmasını sağlamak
3-Komünizmin güneye yayılmasını önlemek için etkin bir güvenlik şemsiyesi oluşturmak

Ortadoğu’da “Anahtar Rolü”nü üstlenen Türkiye, Batı Bloku’nun aktif bir üyesi olmaktan da vazgeçmemiştir. 1948‘de bağımsızlığını ilan eden İsrail Devleti‘ni tanıyan ilk ülkelerden birisi olan Türkiye, Ortadoğu‘da Arap ülkelerinin geniş muhalefetini göğüslemek zorunda kaldı. ABD ve NATO‘nun Ortadoğu politikalarına paralel hareket eden Türkiye, Arap-İsrail çatışmasında İsrail Devleti’nden yana tavır koyunca, Arap ülkelerinde yıllarca telafi edilemeyecek kırgınlıklar doğurmuştur.
1955’ten sonra Türk Dış Politikası, önemli bir problemle karşı karşıya kalmıştır. Bu problemin adı, “Kıbrıs”tır. Bu problemin halline ilişkin üretilen en yaygın çözüm planı “Kıbrıs’ın Taksimi”dir. Problemin çıktığı yıllarda olmasa bile, sonraki süreçte Türklerin bu planı yürürlüğe sokulmuştur.

Konuya Bir Cevap Yazın

  • 14 Kayıtlı Üye
  • 66282 Konu
  • 160 Cevap
  • Son Üye: aile